Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İLKNUR K. AKMAN

Dadı meselesi

Günlerdir izliyorum onu... Sarı saçları, beyaz teni, güçlü ve iri bedeniyle tam bir İngiliz! Her sabah üzerinde şortu ve tişörtü, güneş gözlüklerini takıp iki buçuküç yaşlarındaki küçük bir kızla denize gidiyor. Kumsalda beraber oynarlarken onu diğer çocuklarla kaynaştırmaya çalışıyor, ama muhtemelen dil sorunundan, küçük kız bizimkilere pek yanaşmıyor. Yüzme, oyun, duş derken öğlen oluyor ve eve dönüyorlar. Öğleden sonra ufaklık uyurken kadın, sandalyesini çimlere oturtup kitap okuyor. Sonra yine birlikte bahçede oynuyor ya da keyifli bir şeyler yapıyorlar. Onu uzaktan izlerken "Ne ilgili bir anne," diye düşünüyorsunuz, ama o küçük kızın annesi değil, dadısı! Lucy, İngiliz bir dadı. Londra'da yaşayan bir Türk anne babanın kızı olan Yasemin'e bakıyor. 20'lerinin sonlarında, kendinden emin, ciddi ama şeker, gayet profesyonel bir dadı. Dün sabah baktım, yine çimlere yayılmış kitap okuyor. Merakımı gidermek için yanına gidip biraz sohbet ettim Lucy'le. İngiltere'de 'dadı' denince ne akla geliyor, aileler bir dadıdan ne bekliyor, sorumlulukları neler, çalıştığı evde neye karışıyor, neye karışmıyor ve en önemlisi bir dadı olarak gün içinde çimlere yayılıp kitap okumak da neyin nesi? Lucy, çocuk gelişimi üzerine eğitim almış, bir ajansa bağlı çalışan profesyonel bir dadı. İngiltere'de dadılara hemen hemen sadece Londra'da ihtiyaç olduğunu söylüyor. Kendisi gibi eğitimli olanlar ajanslara bağlı çalışıyorlarmış. Sağlık raporları, sicillleri, nerede ne eğitim aldıkları, daha önce nerelerde çalıştıklarının bilgisi hep kayıt altındaymış. Bir de eğitimli olmayan ama bu işi alaylı olarak yapan çocuk bakıcıları da varmış, ama Londra'da onlara pek rağbet edilmiyormuş. "İki yazdır aynı aileyle Bodrum'a geliyorum. Burada gördüğüm, ailelerin çocuklarının bakıcılarından farklı şeyler bekledikleri... Galiba sadece çocuklarına değil, evlerine ve kendilerine de bakılsın istiyorlar. Ben çalıştığım her evde yalnızca çocuğun sorumluluğunu taşırım. Onun yemeği, banyosu, çamaşırı, ütüsü, hatta oyuncaklarının bakımı bile bana aittir. Ama diğer şeylere karışmam. Zaten bir çocukla ilgilenmek, oyun oynamak, onu, ilgisini çekecek aktivitelere götürmek sizin tüm zamanınızı alır, geriye başka bir şeyle uğraşacak vaktiniz kalmaz," diyor Lucy. Peki yatılı mı, gündüzlü mü çalışıyor, burada kitap okuyacak vakti nereden buluyor? "Ben haftanın beş günü gündüzlü çalışan bir bakıcıyım. Sabah 08.00 gibi mesaim başlar, akşam çıkış saatlerim de ailenin ihtiyacına veya o gün eve dönüş saatine göre değişir. Örneğin, şu an benim serbest saatlerim. Dün çok uzun bir geceydi, geç yattık ve şimdi biraz dinleniyorum, Yasemin ailesiyle deniz kenarında." Doğru ya, ne de olsa yatılı çalışmıyor, fazla harcadığı mesainin karşılığını da ertesi gün alıyor. İstanbullu bir aileyle buraya gelmiş olsa bunu yapabilir miydi acaba? Hiç sanmıyorum! Lucy örneğini anlatmak istedim, çünkü bizde kavramlar karıştırılıyor. Aslında çocuğumuzla ilgilenmesi, ona bakması, onunla güzel vakit geçirmesi için işe aldığımız insandan, hizmetçilik de yapmasını istiyoruz. Bizim de yemeğimizi pişirsin, çayımızı kahvemizi elimize versin, çamaşırları yıkasın, ütüleri yapsın, yere düşürdüğümüz çöpü arkamızdan toplasın, mümkünse hiç durmasın ve mutlaka bizden korksun! Korksun ki işi sermesin, çocuğa bakıyorum bahanesiyle evin diğer işlerini ihmal etmesin. Çocuğunuz uyurken, kitap okuyan ya da kendine biraz vakit ayıran bir bakıcı mı, yoksa etrafınızda pervane olacak bir hizmetçi mi, hangisini tercih edersiniz? Kararı siz verin!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA