Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK DURBAŞ

Bedesten'de bir kuş var!

Riyasız Evliya Çelebi, adı kadar ünlü Seyahatnamesi'nde İstanbul'un tılsımlarımdan söz ederken kelime kuşunu Altımermer'de Bokrat'a mensup bir leylek resmi üzerine uçurur. Bu leylek, rüzgaâın çarpmasıyla ses verince, İstanbul'da ne kadar leylek varsa hepsi ölürmüş. Bu yüzden hâlâ İstanbul içinde leylek bulunmaz ve yuva yapmaz. Fakat Eyüp ve Üsküdar'da çoktur. Çelebi, İstanbul'da leyleklerin neden yuva kurmadığını da bir başka öyküsünde şöyle anlatır: "Molla Hayrüddin Camii, Unkapanı'nın iç tarafında, Kazancılar içindedir. Fatih zamanında yapılmıştır. İstanbul'da bundan başka üç mihraplı cami yoktur. Üç kubbe ve üç kapısı vardır. Fakat dış bahçesi dardır. Gösterişli ve duası kabul olunur bir yerdir. Bu cami yapılırken bir leylek gelip 'lak lak' diye feryada başlar. Molla Hayrüddin de hiddetlenerek şöyle der: 'Bre hey kuş: Haydi git İstanbul'un dışında bağır çağır!" Bunun üzerine İstanbul içinde olan bütün leylekler kalkıp başka köy ve kasabalara giderler. İşte o günden sonra İstanbul'da leylek görmek mümkün değildir." İstanbul'da belki leylek görmek değildir ama 1461 tarihinden beri kanatlarını açmış bir 'kuş' sureti, Kapalıçarşı'da Cevahir Bedesteni'nin doğusundaki Kuyumcular kapısı üzerinde varlığını sürdürmektedir. Evliya Çelebi, Bedesten'in dört kapısını anlattıktan sonra kuşun tılsımına da şöyle açıklık getirecektir: "Bu sureti kapıya nakşetmekten meram kazanç dedikleri havalanıp uçan vahşi bir kuştur, eğer bu kuşu bir nezaketle avlayabiliyorsan bu bezazistanda kâr edebilirsin." İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Yalçıntaş'ın da altını çizdiği gibi, gerçekten de Kapalıçarşı'da her dükkânın, her caddenin, her hanın, oda ve çeşmenin ayrı bir öyküsü vardır. Bir büyülü, bir büyük dünyadır Kapalıçarşı. Kapalıçarşı sevdalısı Atilla Özbey, İTO yayını olarak çıkan Dünden Bugüne Kapalıçarşı kitabında işte bu büyülü dünyanın kapılarını aralıyor. Özbey, Kapalıçarşı'nın altı yüzyıla yaklaşan ticari geçmişinden günümüze bir panoramasını çizerken, içinde yer alan serpuşçulardan tuğculara, feracecilerden perdahçılara, terlikçilerden kuyumculara hemen her mesleğin gizemini de irdeliyor. Bu örgü içinde elbette Kapalıçarşı'nın tarihçesi yanında yaşadığı yangın ve deprem gibi felaketler de var, çarşının bugünkü durumunu sorgulayan inceleme ve araştırmalar da... Mesela sahaflar, yoksul öğrencilere alamadıkları kitapları dükkânlarında okutur ya da kopya etmelerine izin verirlerdi. Sandal Bedesteni bugünkü müzayede şekline Belediye Başkanı Cemil Topuzlu tarafından konulmuştur, ki Topuzlu bu fikri de Paris'in müzayede sarayı Druno Sarayı'ndan almıştır. Daha nice böyle ayrıntılar... Sözün ipini hikâyenin kuyusunu indirdik, yine bir hikâye ile ipi kuyudan çıkaralım. Kapalıçarşı'nın en eskilerinden, Bodrum Han'da dükkân sahibi İsmail Arıca'nın anlattığıdır: "Bayezid-i Bestami Hazretleri'nin tilmizlerinden biri bir gün kendisine bir palto almak için Çarşı'ya gelir. Üzerindeki eski hırkayı çıkararak paltoları dener ve bir tanesini satın alarak gider. Daha sonra hırkasını unuttuğunu fark ederek geri döner, ama hangi dükkânda unutmuş olabileceği konusunda bocalar. Girdiği tüm dükkanlara tek tek sorar, fakat hırkasına bir türlü ulaşamaz. Bu olaya sinirlenen zat oradaki esnafa içerler ve 'Eski hırkama tamah ettiniz, siz de eskici olasınız,' der. Denilen odur ki, eski elbisecilik bu olaydan sonra başlamıştır."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA