Havaların ısınmasıyla çoğalan yaz hastalıklarının nedenlerinin başında gıda hijyeninin olmamasıyla birlikte kirli su kaynakları geliyor. Sadece mikrobik değil, kimyasal ve toksik kirlilik de sağlığı tehdit ediyor. Geçen yıl kuraklık yüzünden azalan su miktarının yerel yönetimleri güvensiz kaynaklara yöneltmesi, sudaki zehirli arsenik bileşikleri riskini sıkça gündeme taşıdı. Şehirlerdeki su şebekeleri her ne kadar geçmiş yıllara göre yenilendiyse de ana hatlardaki bir arıza bir anda tüm şehir suyunu kullanılamaz hale getirebiliyor. Basında daha yakın zamanda, lezzetli suyuyla ünlü Edremit'in musluklarından çamur aktığı haberi yer aldı.
ŞİŞELENMİŞ SU KULLANIMI ARTIYOR
Topluma sağlıklı içme ve kullanma suyu temin etmek, merkezi ve yerel yönetimlerin asli görevleri arasında yer almakla birlikte aksi durumlara hazırlıklı olmak bize düşer. Son 15 yıldır içmek için musluk suyu yerine pet ya da damacana su kullanmak giderek yaygınlaşıyor. Bu sadece bizim toplumumuzda değil, Avrupa ülkeleri ve ABD'de de böyle. Ülkemizde şişelenmiş su sektörü hacmi 2008 sonunda yaklaşık 8,6 milyar litreydi. Sektördeki toplam ciro ise yaklaşık 3 milyar TL`ye ulaştı. Geçtiğimiz yıl 8,6 milyar litre şişelenmiş su satılırken, tonaj olarak damacana toplamın yüzde 70`ini, diğer ambalajlı sular ise yüzde 30`unu oluşturdu. Peki, şişlenmiş su tam anlamıyla sağlığa uygun mu? Bu soruya gönül rahatlığıyla evet demek, ne yazık ki mümkün değil. Toplum sağlığı kurallarının bize göre katbekat sıkı denetlenip uygulandığı ülkelerde bile bu suların analizinde akla sığmayacak kimyasal maddelere ya da mikroplara rastlanabiliyor. Bu nedenle aldığınız suya ağzında tapa var diye gözü kapalı güvenmek büyük aymazlık olur. Doğrusu bilinen bir markayı göze kestirmek, güvenilir bir yetkili dağıtıcı bulmak, bir kereye mahsus olmak üzere üretim ve dağıtım ruhsatlarını incelemek, aksi bir hal gelişmediği sürece aynı suyu almaya devam etmek olur.