Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNCEL ÖZİÇER

Şeb-i yelda ve karpuz meselesi

Yarın, benim gibi 'gece insanlarının' kutlu günü. 21 Aralık, yani Şeb-i yelda: 'Yılın en uzun gecesi'. Yarın gündüz vakti, hem sevimsiz hem cüce. Tamam, 23 Aralık'tan itibaren gündüzler üstünlüğü ele almaya başlayacak ve yavaş yavaş geceler kısalacak. Bu da karanlık severler için üzüntü verici tabii... Ama bazı insanların biyolojik saati farklı işte. Kimi ve de aslında çoğunluk, sabahın enerjisini, temizliğini, güzelliğini anlata anlata bitiremez, hava kararmaya başlayınca içine bir kasvet çöker ya. İşte bizim saatimiz onlardan farklı çalışıyor. Hava karardıkça bizim içimiz açılıyor. En dinç, en üretken, en sevimli, en coşkulu, en tutkulu, en sevgi topu olduğumuz saatler günbatımından itibaren başlıyor. Sabahları duşta şarkı söyleyerek, gülücük saçarak uyananlardan değilizdir biz. Ki şartlar el veriyorsa, mümkünse sabahı yaşamak da istemeyiz. Hatta gece âşıklarının yatak odaları en kalını, en koyusundan perdelerle döşelidir, panjurlar sonuna kadar iniktir ama o da yetmez, üstüne bir de Hollywood 'ırıspıları' gibin uyku gözlüğüyle yatarlar. Sevmiyoruz kardeşim sabah güneşini, 6.00'da kalkıp spor yapmayı, sabahın 7.00'sinde kahvaltı sofrasına oturmayı... Zorla mı? Üstelik siz bakmayın bizim loş dünyamıza. Neşemiz de, muhabbetimiz de, sabah insanlarına 10 basar doğrusu. O yüzden bizlere akşam misafir gelenler gitmek bilmezler. En sabahçısına icabında geceyi sevdirmeyi de biliriz yani. Bir kere en güzeli, el ayak çekilir, şehir bize kalır yahu, bu bile yeter... Doğa da öyle... Gece denize girmek bizim için son derece sıradandır, düşünsenize...

***

Tarihte Şeb-i yelda'nın kadir kıymetini en iyi İranlılar bilmiş. Hâlâ da 21 Aralık şenlik gibi kutlanıyor oralarda. Benim ergenlik zamanlarıma rastlayan yıllarda alt katta kiracılarımız İranlı öğrencilerdi. Hem yaş itibariyle birbirimize yakındık hem de kafa olarak. Çok ama çok eğlenceli insanlardı. Neredeyse her akşam kutlanacak bir şeyleri vardı. 21 Aralık akşamı da, neredeyse su niyetine tükettikleri kırmızı şarabın yanında, evi meyve bahçesine çevirirlerdi. Âdet öyleymiş. Bir de illa ki kısıtlı bütçelerine rağmen voltranı oluşturup, mevsim itibariyle yükte de pahada da ağır olan bir adet karpuzu alır gelirlerdi. Çünkü Şeb-i yelda'da karpuz yenilirse, hem eve bereket geleceğine hem de ev ahalisinin hastalıktan, kazadan beladan korunacağına inanırlardı. Haa bir de Farsça şiirler okur beni sinir ederlerdi. 'Tercümesini isterimmm,' deyince üşenir, "Tam olarak çevrilince anlamı bozulur, boşver sen," der beni başlarından savarlardı adiler. Birkaç yaş ufağım diye bana çocuk muamelesi yapmaya bayılırlardı yani. Ama işte o küçük kız büyüdü, kazık kadar oldu. Geceyi sevdi, gece yaşamayı tercih etti. Ve Şeb-i yelda'yı kutlamayı hiç unutmadı. Hadi şimdi kimse oyalamasın beni. Dooooğru Alsancak pazarına. Karpuz bulmam lazım benim. Sağlık, sıhhat, bereket, huzur ve gece adına.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA