Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

'Şimdi sevişme vakti'

Ankaralı Turgut'un Hüp Düt parçası vardır: "Hüp deyince uçacan/ düt deyince kaçacan/ fazla içine çekme/ kısa devre yapacan." Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), züccaciye dükkânına giren fil gibi davranınca Ankara'nın havası da aynen parçadaki gibi 'kısa devre' yaptı. Ankara 'karaoke bar' gibi. Mikrofonu kapan konuşuyor. Kimse kimseyi dinlemiyor. Kendin pişir kendi ye misali. Bünye bu gerilimi nasıl atacak bilmiyorum. Siz bu gerilime takılmayın aşk yapın, meşk yapın... Vücut bir rahatlasın diyeceğim ama orası da mayınlı arazi! Orada da karşımıza bir başka 'kurul' çıkıyor. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, yani RTÜK. Kurul, Aşk-ı Memnu dizisinde Bihter ile Behlül'ün sevişme sahnesi "çok uzun ve ateşli olduğu için" yayıncı kuruluşu uyarıyor. Kurul'un gerekçesine göre uzun ve ateşli sevişme "Türk aile yapısına ve toplumun milli ve manevi değerlerine uygun değil." Demek ki, Türk ailesi sevişmenin kısa ve ateşsiz olanını tercih ediyor!

SAĞIM SOLUM KURUL
Görüldüğü gibi nerede bir 'kurul' varsa orada sorun var. Zaten ben bu kurul işinden eskiden beri nem kaparım. Her şeyden önce isimleri hep kapital yani büyük harfle yazılır. Kolalı gömlek yakası gibi. Kurum kurum kurulurlar! Hep 'bir bilen'dirler. Oysa hayatın miniskülü yani küçük harfle yazılanı makbuldür. Bir aforizma daha patlatayım! Büyük harflerin çok olduğu yerde yaşam az olur. Ama ne yazık ki bu toplumda durumdan vazife çıkaran 'bilen' sayısı, 'kurul' sayısı o kadar çok ki. Bir bakıyorsunuz, Vakit gazetesi 'Yala Ama Yutma' isimli tiyatro oyununu hedef gösteriyor. Bir bakıyorsunuz mahkeme ünlü Fransız şair Apollinaire'in 'sado-erotik' romanı On Bir Bin Kırbaç'ını yasaklıyor, yayıncısı hakkında dava açıyor. Gerekçe aynı: "Cinsel arzuları tahrik ve istismar eden ve ahlaki olmayan yayınları basmak..."

ARZU, DEVRİMCİDİR
Sizce internet çağında kitap yasaklayarak toplumun ahlakı korunabilir mi? Ve bu nasıl bir ahlaktır ki, zatürreli ciğer gibi en ufak soğuk algınlığında yatağa düşeceğinden korkuluyor. İşin aslı şu ki, vatandaşını ergen çocuk gibi gören devlet, demokrasinin de ahlakın da sınırlarını belirlemeye çalışıyor. Bu tabii ki yeni bir durum değil. Ne yazık ki tüm dünyada devletler, devletçikler insan bedeni ve ruhu üzerinde tahakküm oluşturmaya çalışır. Bazen yasaklarla, bazen de modernitede olduğu gibi, yeniden yönlendirerek. Mesela 1877'de İngiltere'de sadece doğum kontrolü üzerine kitap yayımlayan iki yazar ceza alır. Yine o tarihlerde İngiliz gümrüğü Sahillerimizde Irza Geçme isimli bir kitaba el koyar. Oysa kitap, sadece toprak erozyonu hakkındadır! Yani aptallık bakidir ama arzu denen şey devrimcidir. Bu nedenle de onu tamamen engellemek hiçbir zaman mümkün olmaz. İktidarlar yaşamı kuşatmaya çalışır ama hayat alttan alta, usul usul küçük harflerle akar gider. Bakın halk türkülerine.

"indim derelerine
bilmem nerelerine
kaytan bıyıklarımı
sürsem nerelerine" sözlerini herkes bilir.

Alın size Erzurumlu Emrah:

"ölüm dedim, dedi aynımda.
zulüm dedim, dedi boynumda.
dedim ak memeler, dedi koynumda.
dedim ver ağzıma, dedi yok yok."

Alın size bir Karadeniz türküsü:

"Koynundaki memeler/
Kahve fincanı gibi/
Isırdım uçlarını/
Sandım kabak bibili..."

Bu nedenle siz küçük harflerle yaşamaya devam edin. Ve unutmayın, Sait Faik Abasıyanık'ın;

"Anadolu şehri kahvesinde/
Kiraz mevsiminin/
Sevişme vakti olduğunu."

Giderayak bir de müjde vereyim. Japonlar dört mevsim kiraz veren ağaç yapmış!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA