Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Urfa'nın kadim yüzü

Her kent yeni bir kadın gibidir. Bu metaforu seviyorum. New York, İkizler burcu kadını gibiydi benim için. Tahran ise Boğa burcu kadınıydı. Geçen hafta ilk kez gittiğim Urfa'da dolaşırken, bu kent için ne diyebilirim, diye düşündüm hep. O belki bir Balık burcu kadını. Balıklıgöl kolaycılığından değil. Tüm tarihsel ve kültürel dokusuna rağmen kıyada köşede kalmış olmasından. Güzel ama geçkince bir kadın gibi anılarıyla yaşıyor. Hüzünlü ve melankolik. Urfa'nın bir yüzü kadim. Çizgileri derin, gizemli, mistik. Yüreği efsaneler ve masallarla bezenmiş. Lakin küskün. Ahmet Hamdi Tanpınar, Bursa'yı "Sevdiği ve büyük işlerde o kadar yardım ettiği erkeği tarafından unutulmuş, boş sarayının odalarında tek başına dolaşıp içlenen, gümüş kaplı küçük el aynalarında saçlarına düşmeye başlayan akları seyrederek ihtiyarlayan eski masal sultanlarına," benzetir ya. İşte onun gibi. Diğer yüzü ise genç, yeni ama hoyrat ve çirkin. Kadim olan yeni gelenin çiğliği ve zulmüne yenilmiş. Taş işçiliğinin harika birer örneği olan cami, havra, kilise ve hamamların harabeye dönüşü karşısında çaresiz. Aynen fotoğraf albümünün parçalanıp, anıları yok edilen bir kadın gibi. Ama hep orada. Hz. Eyüp sabrıyla hiç çekip gitmemiş. Betonarmeye, çirkin binalara karşı hâlâ özünü, dokusunu korumakta direniyor. Bazen Halepli Bahçe, ara sokaklarda kalmış kiliseler, taş evler ve bedesten olarak kentin içinde çıkıveriyor karşınıza. Güzelliğin ne olduğunu hatırlatmak istercesine. Daha çok da Halfeti, Harran ve Göbeklitepe ile kentin dışından bakıyor size. Ama hep mağrur, hep bilge. Bilgeliği yaşanmışlıktan geliyor. Feleğin çemberinden geçmiş. Adem'le Havva'nın ilk ayak bastığı yer. Putperestlikten tektanrılı büyük dinlere, peygamberlere mekân olmuş. Pek çok kral, sultan, halk, dil, din ve uygarlık görmüş. Sümerler, Akatlar, Asurlar, Babil, Med, Pers, Makedonyalılar, Helenler, Romalılar ile İslam medeniyetleriyle tanışmış. Düşünün! Göbeklitepe'de dünyanın bilinen en eski tapınağı bulundu. Tam 11 bin yıl öncesine ait. Bu tarih karşısında bugünün hoyratlığı ne kadar zavallı kalıyor. Urfalılar da bu parçalanmışlığı seziyor olsa gerek. Her gün kıymetler dünyasının bir parçasını yitiren insanların tehlikeyi sezen sürü içgüdüsüyle Bedesten'in avlusunda birbirlerine sokuluyorlar. Tarihi Bedesten'in avlusunda lila rengi (Araplar kullanıyor) ve siyah beyaz puşi (Kürtler kullanıyor) bağlamış erkekler mırra, çay içip, domino oynuyor. Bugüne inat varlığını sürdüren eski bir fotoğraf karesi gibi.

RÜYA PEŞİNDE
Urfa, şimdi bu zavallılığı terk etmeye çalışıyor. Üstü tozlanmış bu kıymetli mücevherin tozunu almak için kollar sıvanmış. Yani rüya hazır: Kadim olanı hak ettiği değeri vermek. Geçmişi geleceğe bağlamak. Urfa'yı bölgede çekim merkezi haline getirmek. Bu rüya için gerekli arzu 'Recep Yazıcıoğlu ekolü'nden gelen Vali Nuri Okutan ile Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba'da fazlasıyla var. Eski yapıları elden geçirme çalışmaları başlamış. Urfa, okul öncesi eğitimde Türkiye'de 70. sıradan beşinci sıraya yükselmiş. Ve bir yığın proje devrede. Ancak rüyaların sadece arzulardan değil, korkulardan kaynaklandığını da unutmamak lazım. Urfa'nın değerlerini güncellerken, potansiyelini kuvveden fiile çıkarırken kentin kalan dokusunu bozma tehlikesi her zaman var. Türkiye ve dünya bunun örnekleriyle dolu. Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir kitabında bu korkunun kaynağını; "Hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntüyle yeniye karşı beslenen iştiyak," diye özetler. Ve uyarır: "Cedlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı..."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA