Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Sizin hiç babanız öldü mü?

Bir Cemal Süreya şiiri:. "Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum Yıkadılar aldılar götürdüler Babamdan ummazdım bunu, kör oldum..." Murat'ın da babası öldü? Henüz 2.5 yaşında. Babasının cenazesinde tombik ellerini kenetlemiş, annesinin kucağında öylece boşluğa bakıyor. Altı yaşındaki Ebrar'ın babası öldü? Yedi yaşındaki Merve'nin de. Babalarını yıkadılar, aldılar, götürdüler. Murat, Ebrar, Merve 'kör' oldu! Ömür boyu taşıyacakları kara bir boşlukları var artık. Tüm yetimler gibi. Babasızlık mıh gibi kazınacak yüreklerine. Kazıla kazıla kalbi oyulan kent, sanki intikam alıyor insanlarından. Kendi boşluğunu insanların kalplerine akıtıyor. Murat'ın babası İsmail Fidan. Madenciydi. Muhtemelen, sarı madenci kasketi vardı. Önünde farı olanlardan. Muhtemelen, Murat babasının gelişini kasketinin farından anlardı. İsmail Fidan, kasketin ışığı ile işaret verirdi cama doğru, "Murat geldim" demekti bu. Murat, babasının kucağına atlardı, kirine tozuna bakmadan. Murat bir süre daha bekleyecek camın önünde "Işığı şimdi yakar babam," diye. Kesin olan bir şey var ki, o ışık bir daha hiç yanmayacak. Ahmet Karabektaşoğlu da artık eve gelirken kasketinin ışıklarını yakamayacak. Ebrar'a babasından geriye iş elbiseleri kaldı sadece. Annesini teselli ediyor: "Üzülme anne! Babamın iş elbiselerini koklarız." 32 yaşındaki Yunus Ekmekçi'yi ise kayınpederi anlatıyor: "Bu yörede iş yok. Ya madende çalışacaksın ya da boş gezeceksin. Damadım bir süre işsiz kaldı. İki kızı vardı. Merve devamlı baygınlık geçiriyor. Ankara'ya tedaviye gitmesi gerekiyordu. Yunus madende iş bulunca çok sevindi. Çünkü hasta kızını tedavi ettirecekti." Merve'nin de, onu hastaneye götürecek bir babası yok artık.

YOKSULLUĞUN KALBİ
Karadon maden ocağında bu kez 30 madencinin 'ışığı söndü.' Vesikalık fotoğraflarına bakıyorum. Yaşamları gibi kara ve kavruk. İsmail Fidan, Ahmet Karabektaşoğlu, Yunus Ekmekçi, Serkan Yılman, Koray Kebapçı. Tam 30 can. Onlar artık yok. Onlar rahmetli oldu. Selda Bağcan'ın Madenci Türküsü'nde söylediği gibi "Sarıldılar kömürün ateşine, kibrit oldular, yok oldular..." Yerin tam 540 metre altında. Sarsıldığında toprak ve kömür. Belki bağırdılar 'Vay anam yandım' diye. Belki el ele tutuştular. İnsan, nefesi ağır ağır azalırken ne düşünür? O zifiri karanlıkta. Gizli bir el içindeki ışığı kaparken aklına ne gelir? Sabah evden çıkarken anneleriyle, eşleriyle helalleştikleri an mı? Hayatlarının ışığını kapatan basiretsizliğe öfke mi? Uluslararası Çalışma Örgütü kaynaklarına göre her yıl 1,2 milyon insan iş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla hayatını kaybediyor. Her yıl 250 milyon insan iş kazalarına maruz kalıyor. Yani 'aldığımız her nefes başkalarının verdiği nefes oluyor.' Bizdeki durum daha da vahim. Almanya'da Zonguldak türü bir kaza en son bundan 40 sene önce olmuş. Türkiye maden kazalarında dünyada üçüncü, Avrupa'da birinci sırada. Kömür ocaklarında 1955-2009 arasında 2 bin 687 işçi hayatını kaybetmiş. Yaralı sayısı ise tam 326 bin 321. Hiç düşündünüz mü? Neden, aldığımız her nefes başkalarının verdiği nefes oluyor? Birkaç gün sonra unutacağız hepsini! Neden? Bir arkadaşım şunları yazmış: "Dün eve gelince, çamaşır sepetinde minicik bir kertenkeleyle karşılaştım, kardeşim zarar vermeden dışarı göndereyim diye helak oldu. Bugün neredeyse bir tarantulaya benzeyen kocaman bir örümcek gördük. Onu da tekrar dışarı gönderebilmek için neler çektik. Çünkü bize, şu hayatta yaşamaktan daha değerli bir şey olmadığını öğretti annemle babam. Ne para, ne mevki, ne iş ne güç. Hiçbir şey nefes almaktan ve nefes aldırmaktan daha önemli değil. Ben küçücükken öğrendim bir böcek nasıl zarar verilmeden peçeteyle alınır, dışarı koyulur. Yani yaşam hakkı falan diyoruz ya, kitaplardan öğrenilmiyor. Küçükken beynine kazınıyor. Biz bu ülkede yaşamayı da yaşatmayı da sevmiyoruz, bilmiyoruz." Doğru mu? Büyüdükçe, zenginleştikçe kalbimiz yoksullaşıyor mu? Bunun için mi bu ülkede, yaşam en ucuz şey? Orhan Veli, "Siyah akar Zonguldak'ın deresi/ yüz karası değil, kömür karası/ böyle kazanılır ekmek parası" diye yazmış. Evet ağabeyler! Sizin ki, kömür karasıydı, bize kalan yüz karası.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA