HEMŞİREYE 'ANNE' DİYE SARILIRDIM Tanyeli'nin filmlere konu olacak bir yaşam öyküsü var. İşte kameralar karşısında sürekli gülümseyen bu güzel kadının göz yaşartan çocukluk anıları. İzmir'de dünyaya gelen Tanyeli'nin annesi ile babası teyze çocuklarıymış. Babası, annesini daha 13 yaşındayken kaçırmış. Tanyeli'nin annesi o yıllarda gece kulüplerinde şarkı söylüyormuş. Babası da onun arkasında gitar çalıyormuş. Teyze çocukları birbirlerine yıldırım aşkıyla tutulmuş. Aileler bu duruma direnemeyince düğün yapılmasına karar verilmiş. Tanyeli'nin anne ve babası henüz çocuk denecek yaşta evlenmiş böylece. Hemen ardından da iki çocukları olmuş. Önce Tanyeli'nin ağabeyi sonra da Tanyeli. Sonra bir kardeş daha gelmiş. Ama bu bile babasının çapkınlıklarını durdurmaya yetmemiş. Ailesine şiddet uygulamaktan da geri durmamış babası. Sonra bir gün vatani görevini yapmak üzere evinden ayrılınca Tanyeli'nin annesi de iki çocuğunu bakıcıya bırakarak İstanbul'a kaçmış. Yeni bir hayat kurmak istemiş kendisine. Bundan sonra da annesini doğru dürüst görmemiş ünlü dansöz. Annesine uzun bir ayrılığın ardından 13 yaşına gelince sarılabilmiş yeniden. Bakıcı kadın aylarca hem Tanyeli'ye hem kardeşlerine bakmış. Ama sonra kimse arayıp sormayınca ikisini de İzmir Çocuk Esirgeme Kurumu'na bırakmış. Tanyeli burada uzun süre kalmış kardeşleriyle birlikte. O kadar zor günlermiş ki onlar Tanyeli hatırlamak bile istemiyor artık. Çocuk Esirgeme Kurumu'nda geçirdiği döneme ilişkin olarak aklına ilk gelen şey soğuk bir odada sürekli olarak' açım' diye ağlaması Tanyeli'nin. Çocuk Esirgeme Kurumu'ndaki günleri çok zor geçmiş Tanyeli'nin. Beş yaşındayken bakımsızlıktan verem olmuş. O günleri Hürriyet'e verdiği bir röportajda şöyle anlatıyordu ünlü dansöz: 'Bir sabah öksürerek uyandım ve ağzımdan kan boşalınca apar topar devlet hastanesine yatırıldım.' Hemen hastaneye kaldırılmış Tanyeli. Tam 1 buçuk yıl orada kalmış. Hastanede geçirdiği döneme ilişkin olarak hatırladığı şey ise hemşireye ‘anne’ dediği. Kendisinin bakımından sorumlu olan hemşireyi öyle benimsemiş ki Tanyeli.. Bir gün kaldığı koğuş değiştirilmiş, o koğuşta da başka bir hemşire görevliymiş. Bunu öğrendiğinde neler hissettiğini de şöyle anlatmıştı Tanyeli: 'Ondan ayrılacağım zaman, ‘Anneciğim beni bırakma’ diye hıçkırarak ağladığımı biliyorum. Şimdi bile hemşire gördüğüm zaman çok duygulanırım.' Bir süre sonra Tanyeli'nin anneannesi onları bulmuş. Bu noktadan sonra da Tanyeli için önce anneannesi ve babaannesi sonra da teyzesi ile yaşadığı bir dönem başlamış. Ama hepsi 'Ben bakamam' dediği için kendisine bir türlü kalıcı bir yuva sıcaklığı bulamamış. Kimi zaman dedesinin ikinci eşinin yanında kalmış Tanyeli. Ama o dönemi de acılarla doluz geçmiş. 'üvey babaannem, bana çok acı çektirdi. Her gün beni döver, kızını sırtıma bindirir, beni yerlerde sürüklerdi. Bu durum babam askerden gelip, yeniden evleninceye kadar sürdü. Babam bir süre sonra beni ve iki kardeşimi yanına aldı' diyerek anlatıyordu o dönemi Tanyeli. Babası askerden dönünce de Tanyeli ve kardeşleri için üvey anne ile geçirilen günler başlamış. Babası Tanyeli ve iki kardeşini yeni eşiyle birlikte yaşadığı eve almış. Ama o dönemi de mutlu geçmemiş Tanyeli'nin. Küçük bir çocuk olarak gerçek annesinin kim olduğunu sorgulamaya başlamış Tanyeli. Babası ise eski eşini hep kötülemiş. Başlarda Tanyeli ve kardeşlerine iyi davranan üvey anne de sonradan çok değişmiş. Babası ile araları bozuldukça Tanyeli ve kardeşlerine de kötü davranmaya başlamış. Bu arada aslında iyi eğitimli olan babası da Tanyeli ve kardeşlerine kötü davranmaya başlamış. O dönemi yine Hürriyet'e verdiği bir röportajda şöyle anlatıyordu Tanyeli: 'Diyelim ki sokaktan eve biraz geç gelelim. Hemen kapının eşiğine iki tane çivi çakar, başımız aşağı gelecek şekilde ayaklarımızdan iple sallandırır, tabanlarımız şişene kadar şnorkelle vururdu. Sonra da acı çekmemiz için tuzlu su hazırlar, ayaklarımızı bu suyun içine sokardı. Hiç unutmuyorum Rum yalısında oturuyoruz, bu yalının da kileri vardı. İçeride danaburnu dediğimiz böcekler gezerdi. Bizleri sabaha kadar orada bırakırdı. Yine bir gün attığı dayaktan dolayı burnum kırıldı. Bir süre sonra üvey annem de dövmeye başladı. Korkudan altıma kaçırırdım. Döverken ağzımızı kapatırdı. Dolayısıyla sesimizi kimse duymazdı. Bir gün canıma tak etti ve ağabeyimle birlikte polise gittim, memurlar babama inandı. Sonrasında daha büyük işkenceye maruz kaldık. Sonunda Tanyeli'nin üvey annesi de kaçmakta bulmuş çareyi. Dünyaya getirdiği 1 buçuk yaşındaki Mehmet ali ile 40 gülük Semiramis'i bırakıp kaçmış. Onlara da bir süre Tanyeli bakmış. Bu dönemde de babasının işkenceleri sürmüş. Bir keresinde yaptığı yemeği beğemediği için tencereyi Tanyeli'nin başından aşağıya dökmüş. Bu arada ağabeyi evden kaçmış Tanyeli'nin. Gidip annesini bulmuş ve olup biteni anlatmış. Annesi Tanyeli'yi almaya geldiğinde ise onunla gitmeyi reddetmiş Tanyeli. O dönemi şöyle anlatıyor Tanyeli: 'bir gün annem, ağabeyimin anlattıkları karşısında İzmir’e geldi. Babamı arayarak beni görmek istediğini, izin vermezse polise yaptığı işkenceleri anlatacağını falan söylemiş. Yani tehdit etmiş. Bunun üzerine Efes Oteli’de kalan annemin yanına gittim. O da bizi kimseye bir şey söylemeden apar topar İstanbul’a kaçırdı. Baba tarafım çok mutahasıp olduğu için o dönemler benim başım kapalıydı. Dolayısıyla İstanbul’a geldiğim zaman gözlerime inanamamıştım. Çünkü annemin çok güzel bir evi vardı. Çünkü İstanbul’a kaçtıktan sonra şarkı söylemeye başlamış. Para kazanınca da kendine Boyacıköy’de bir ev satın almış. Bizi alışverişe götürüp, üstümüze kıyafetler aldı. Üç kardeş, annemizin yanındaydık. Ve gerçekten çok mutlu günlerdi.' Ama Tanyeli'nin bu huzurlu günleri de çok kısa sürmüş. Annesi gece hayatına başlamış ve sonra da alkolün pençesine düşmüş. Bu arada okuma hayallerinin nasıl suya düştüğünü de şöyle anlatıyor Tanyeli: ' Ben okumak istiyordum. Annem bizlere çok iyi harçlık verirdi. Bir gün bu harçlıklardan kendime okul forması aldım. Arkadaşlarıma Etiler Lisesi’ne gittiğimi söyledim. Yalanım anlaşılmasın diye de her sabah kalkar, otobüs durağına kadar yürürdüm. Hep derslerden konuşurduk. Aslında okula falan gitmiyordum. Bu yalanı daha fazla taşıyamayacağımı anlayınca gerçekten Etiler Lisesi’ne gittim ve okul müdürü ile görüştüm. Ancak ailemin imzası olmadığı için beni almadılar fakat misafir öğrenci olmama izin verdiler. Ben bir yıl misafir öğrenci olarak derslere girdim ve İzmir’deki okuluma giderek dışarıdan sınavlara girip, okulu bitirdim.' Tanyeli ilk eşiyle de sokakta tanışmış ve evlenmeden önce hamile kalmış. İmam nikahıyla evlenmişler. Henüz 15 yaşındayken oğlu Taylan'ı dünyaya getirmiş Tanyeli. Ama yaşamının bu döneminde de mutluluğu bulamamış Tanyeli. Yine dayak yemiş, oğlu doğduğunda eşi yanında yokmuş. Doğum masraflarını bile Tarihi Bebek Manavı'nın sahipleri karşılamış. Sonra da İzmir'e annesinin yanına gitmiş Tanyeli. İşte o sırada da teyzesinin önerisiyle bir çay bahçesinde dans etmeye başlamış. Bu başlangıç onu bugünlere taşımış. Şimdi o artık yaşadığı acıları çoktan geride bırakıp yeni bir hayata başlamış mutlu, kendinden emin ve güçlü bir kadın. Tanyeli, Yunan Alex Syropoulos ile görkemli bir düğünle evlendi. Ama bu kez de evliliğinde aradığı mutluluğu bulamadı.. Çocukluğu yetimhanede geçen ünlülerden biri de Tuğçe Güder. Herkes onu 2005 yılında yapılan Best Model of Turkey yarışmasının birincisi olarak tanıdı. Çok farklı görünüyordu. Naomi Campbell'ı andıran çikolata renkli teniyle dikkat çekiyordu Tuğçe. Kısa sürede onun yaşamıyla ilgili gerçekler de ortaya çıktı. Sudan asıllı Tuğçe Güder daha küçücük bir bebekken Çocuk Esirgeme Kurumu'na bırakılmış. Onu daha sonra bir Türk çift evlat edinmiş. Bu gerçek Tuğçe'ye 6 yaşına gelinceye kadar söylenmemiş. Onu Çocuk Esirgeme Kurumu'ndan evlatlık edinen çift Tuğçe 6 yaşındayken gerçeği söylemişler. Yaptığı röportajlarda sık sık geldiği yeri hiç unutmadığını söyleyen Güder kendisi gibi yurtlarda büyüyen çocuklar için de elinden gelen yardımı yapmaya çalışıyor. Bahçelievler Çocuk Esirgeme Kurumu'nun gönüllü üyesi olan Güder sık sık kimsesiz çocukları ziyarete gidiyor, onlarla teker teker ilgileniyor. Güder kısa bir süre önce işadamı Uğur Karas ile dünyaevine girdi. Çift çok kısa bir süre sonra kucaklarına alacakları ilk bebeklerinin heyecanını yaşıyor. Tuğçe Güder her fırsatta 'Beni büyütüp bugünlere getiren anne ve babama bir torun vereceğim için çok heyecanlıyım' diyor. Güder ve Karas yakında anne- baba olacak. 10 YILIM YETİMHANEDE GEÇTİ Bütün Türkiye onu Var mısın Yok musun programıyla tanıdı... Önce güzel gözleri dikkat çekti sonra da yürek burkan öyküsü... İşte bir yarışmayla adını duyurup daha sonra da Cam Kırıkları dizisinde rol alan Nursel Ergin'in öyküsü. Henüz 29 yaşında olan Ergin, yaptığı bir röportajda durumunu 'Hayata 1-0 yenik başladım. Sonra skoru 1-1 yaptım' diyerek tanımlamıştı. Annesini 2 yaşından beri ilk kez 2 yıl önce gören Nursel Ergin hissettiklerini ise 'Sabaha kadar ağladım' diye anlatmıştı. Nursel Ergin, henüz 2 yaşındayken yolu yetimhaneye düşmüş. Yanında kendisinden bir yaş büyük ağabeyiyle birlikte. Ve orada 10 yıl kalmış. Alkole yenilen babası annesinden ayrıldıktan sonra iki çocuğunu yetimhaneye vermeyi tercih etmiş. Yetimhane yıllarından sonra babasını görmüş Nursel annesiyle ise 2 yıl öncesine kadar hiç karşılaşmamış. Annesiyle yeniden buluşması ise insanın duyanın içini burkan bir şekilde gerçekleşmiş. O aşamayı şöyle anlatmıştı Nursel Ergin: Annemi ağabeyim buldu. Aslında karşıydı anneme, “anne” deyince buz kesiyordu. Benim içinse anne ilginç bir duyguydu, nasıl bir şey bilmezdim. Ağabeyim karakolda çalışıyor, annemin eşinin trafik cezası varmış, soruşturunca bulmuş. Anneme kavuşmak o kadar kolay olmadı. Bizi nasıl karşılayacağını bilmiyorduk. Çocukları, kocası ne diyecekti? Ağabeyim önce gitti, dayanamadım ben de gittim. O yolculuk uzun bir geceydi, düşündüğümde hala duygulanıyorum. Unutamayacağım sahnelerden biri. Gece geç saatte indik. Önce telefonla konuştuk, hiç böyle ağladığımı hatırlamıyorum. Telefondan “kızım” diye bir ses geldi. Kimse bana öyle seslenmemişti. O da inanamamış zaten, bayıldı. Artık görüşüyoruz. Annem 6 çocuk daha doğurmuş, yeni bir hayat kurmuş. Samimiyetine inanıyorum, kızgın değilim. Vardır bir sebebi diyorum. Cahilliğinin kurbanı olmuş. 11 yaşındayken; amcamlar koruyucu aile olarak yuvadan aldılar beni. Onların da üç çocuğu vardı. 5 yıl onlarla kaldım. Nursel çok genç yaşında evlenmeye karar vermiş. O sırada Lüleburgaz'da babası,babaannesi ve küçük amcasıyla yaşıyormuş. Kendini mutlu hissetmiyormuş. Evlenirse daha güvende olacağını düşünmüş. Eşi 30 yaşındaymış, ikinci lig takımlarından birinde futbol oynuyormuş. Evliliği sadece 5 yıl sürmüş. Nursel genç yaşında anne olmuş bu evlilikten 9 yaşında Bengü adında bir kızı var. Nursel belki gerçek annesinden çok uzakta büyüdü. Ama onun hayatında da iki önemli anne var. Bir Oya Anne diğeri de Nermin Anne. 'Bir çocuk için sevilmek çok önemlidir' diye anlatıyor Nursel 'Ve ben yuvada çok sevilerek büyüdüm. Bir de yuvada Meryem Annem vardır, onun çocuğu olmuyordu, beni her hafta sonunda evine alıyordu. Onların beni sevmeleri, ilgilenmeleri çok şey katmıştır. Oya Anne’nin bütün çocukları sevmesi, bize verdiği emek, belki de bir anne-babadan çok doyurdu bizi. Güler yüzlü, neşelisin. Yaşadıkların seni çok etkilememiş gibi duruyorsun.' 'Hayatı, kendimi, insanları seviyorum, şanslı hissediyorum kendimi. Yuvada büyümeseydim şu anki Nursel olmayabilirdim. Cesurumdur, güçlüyümdür, kolay yıkılmam, ufak şeyleri kafama takmam, ‘bu da geçer’ derim' sözleriyle anlatıyor hayata bakışını. Annesiz babasız büyümenin kendisini çelik gibi sağlam yaptığını da ekliyor sözlerine: 'İnsanların üzüldüğü şeyler beni çok şaşırtıyor. Ağabeyim mesela benim gibi değil. Küskün. Bazı çocuklar öyle oluyor yuvada.' Lise mezunu olduğunu söyleyen Nursel'in içinde kalan en büyük ukte üniversite okuyamamak. Ama bu konuda bile umudunu yitirmemiş hiç. Okuyabileceği konusunda da ümitli 'Belki kızımla birlikte de okurum' diye konuşuyor. BİRİ BENİ EVLAT EDİNSİN DİYE SAATLERCE DUA ETTİM Türk pop müziğinin güzel gözlü sanatçısı Doğuş da hayatının bir bölümünü Çocuk Esirgeme Kurumu'nda geçirdi. Anne ve babası boşanınca dört yaşında yetimhaneye bırakıldı Doğuş. Doğuş, burada 8 yaşına kadar kaldı. Doğuş da yuvada filmlere konu olacak türden acılı olaylar yaşamış. 'İnsanın hayatında, mezara kadar götüreceği gizli sırları vardır ya, orada yaşadıklarım da benimle beraber mezara gidecek sırlardır' diye anlatmaya başlıyor Doğuş. Küçücük bir çocukken başına gelen bir olayı hatırladığında ise hep gözyaşlarına boğuluyor. 'Küçücük çocuktum. Bir gece yatağıma işedim. O bakıcı denilen insanlar, yatağımı ıslattığım için kollarımı ustura ile kesmişlerdi. O gün kapının önüne çıktım. Çıktım çünkü birinin gelip, beni evlat edinmesi için dua ettim. Bütün bir gün bekledim, saatlerce dua ettim. Ama ne gelen oldu, ne de giden.' Doğuş, sonunda dayanamayıp yurttan kaçmakta bulmuş çareyi. Sokaklarda yaşamaya başlamış önce. Sonra da babaannesi yanına almış onu. Doğuş için de o zamanlar yaşadığı acı dolu günler şimdi çok geride kaldı. Ama ünlü şarkıcı o dönemden aldığı dersleri hiç unutmuyor.