a Haber'in özel haberini tüylerim ürpererek izledim. 10 işçinin hayatına malolan baraj faciasından önce kaydedilen amatör kamera görüntüleriydi.
Tekneden baraj gölüne kum torbaları atılıyordu. Görüntüleri çekenler buna anlam veremedikleri için aralarında tartışıyordu: "Balık için mi acaba?" "Yok yahu, bir deney yapıyorlar ama ne deneyi?"
Koca baraj gölünün dibine kum torbası sallandırmanın ne anlamı olabilirdi ki?
Sebebini birkaç gün sonra milletçe öğrendik. Baraj inşaatının suyu tutan bölümünde çatlak belirmişti. Ve bizimkiler bu çatlağı kum torbaları ile tıkamaya çalışıyorlardı. Üç-beş kum torbası, milyonlarca metreküp suyun basıncına dayanabilir miydi? Dayanamadı tabii... Olan, günahsız işçilere oldu...
YA ORGAN NAKLİ?
Doktorlarımız son günlerde göğsümüzü kabartıyor. Organ nakillerinde dünya birinciliği için ABD ve İspanya ile yarış halindeyiz. Ancak hafta sonu ekrana yansıyan Ankara'daki görüntü, canımı sıktı.
Donörden alınan kol ve bacaklar, mukavva kollilerin içinde taşınıyordu. Organ transferinin sorumluları, kutuların altını koli bandı ile sağlamlaştırmayı bile akıl edememişti. Ve sonunda olan oldu. Kolilerden birinin altı açıldı ve içindeki buzlarla korunan naylon torba yere düştü. Hastaneden "Hiçbir organ yere düşmemiştir" diye açıklama geldi. Peki onca telaşla, ihtimamla(!) hastaneye koşturulan torbanın içindeki neydi?
Tabii ki son yapılan kol ve bacak nakillerinin başarısız olmasını bu olaya bağlamak insafsızlık olur. Ama dünya ile yarışacaksak, işe bir organı A noktasından B noktasına en doğru şekilde 'nakletmekten' başlamamız gerekmiyor mu?
NEW YORK'TA OLSAYDI
Bu olaydan bir gün önce National Geographic'teki belgeselde New York'ta görev yapan kuryelerin yaşamını izledim. Bir şirketin uzmanlığı, tamamen hayati organ nakli üzerineydi.
Donörden alınan parça, nakle uygun solüsyonlarla destekleniyor, sonra da ısısı ortama göre termostatik olarak değişen özel kutulara konularak, doktorlar tarafından istenilen yere ulaştırılıyordu.
Baraj olayı ve organ transferi sırasında yaşananlar, insan hayatına verdiğimiz önem konusunda kanaat notumuzu belirliyor. Avrupa'da kestirmeden, kural tanımayarak 'apartılan' çözümlere 'Türk işi' derler.
Bu deyimi unutturmak için önce adam sendeciliğin önüne 'baraj kurup', sonra da 'devlet organlarının' doğru çalışmasını sağlamak zorundayız.