Libya lideri Muammer Kaddafi, nam-ı diğer Albay Kaddafi, çocukken sığır çobanlığı yapardı. Baba mesleği çobanlık, onun için bir tür 'liderlik stajı' oldu, dense yeridir. İlk gençliğinde ülke yönetme hayalleri kurmaya başladığı biliniyor. Hatta Mısır'daki darbeden sonra Arap dünyasına dalga dalga yayılan Nasır rüzgârının etkisiyle çocukluğunda bile liderlik fantezileri kurmaya başlamıştı. Bu yüzden Kaddafi'nin zihninde yönetmenin bir karşılığı da 'gütmek'. Muammer Ebu Minyar el-Kaddafi, 7 Haziran 1942 tarihinde Libya'nın kuzeyindeki liman şehri Sirte'de dünyaya geldi. Libya Üniversitesi'nde tarih eğitimi gördü. 1963 yılında askeri akademiye girdi. Kaddafi askeriyeye girmeden önce Cemal Abdülnasır'ın Pan-Arabizm siyasetinden etkilenmişti. Bu yüzden askeri okulda Özgür Subaylar Hareketi adı verilen bir örgüt kurdu. 1 Eylül 1969'da ülkesinin romatizmalı kralı Muhammed İdris, Bursa Kaplıcaları'nda şifa ararken kansız bir darbe ile iktidarı ele geçiriverdi. O gün bugündür kesintisiz bir biçimde iktidarda. Libya, Osmanlı egemenliğine girdiği 1551'den beri bu kadar uzun süreli bir iktidar görmedi. Yani Kaddafi, muktedirlik süresinde Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan sonra Mısır'ı en uzun süre yöneten devrik Mısır lideri Mübarek'i bile sollamış vaziyette.
TARİHİN EN GENÇ LİDERLERİNDEN
Kaddafi, muhtemelen dünya tarihinde darbeyle iktidara gelmiş en düşük rütbeli ve en genç subay. Yüzbaşı rütbesinde iktidara geldiğinde sadece 27 yaşındaydı. Darbeden sonra kendini albay ilan etti, Silahlı Kuvvetler Komutanlığı Devrim Komuta Konseyi Başkanlığı'na getirildi, ama nedense general olmadı. 16 Ocak 1970'de başbakan olduğunu açıkladı ve 16 Temmuz 1972'de yönetimi halka devrettiğini söyleyerek başbakanlıktan çekildi. Yine de iktidar dizginleri tamamen onun elindeydi. Kaddafi, başbakanken İngiltere ve ABD'nin Libya'daki üslerini kapattı. Yahudi ve İtalyan azınlığın mallarına el koydu ve yabancıları göçe zorladı. O iktidara geldikten sonra Libya, emperyalizmle savaştığını söyleyen herkesin sığınağı haline geldi. İktidara Batı'nın desteğiyle geldiği, ancak sonra Batı karşıtı kesildiği söyleniyor. Bu nedenle Kaddafi'nin Batı dünyasında, alaycı karikatürlerde ifadesini bulan negatif bir imgesi var. Öyle ki, 2000'li yıllarda El Kaide Lideri Usame bin Ladin, Batılı liderlerde ne tür bir his uyandırıyorsa Kaddafi ismi de 1970'lerde benzer çağrışımlar yapıyordu. Bu imaj 11 Eylül saldırılarından sonra değişti. Çünkü Kaddafi 2001'den sonra Batı'yla iyi geçinmeye özen gösterdi.
GÖRKEMLİ BİR BAŞARISIZLIK HİKAYESİ
Libya lideri, bu satırların yazıldığı 25 Şubat Cuma günü akşam saatlerine kadar halen iktidardaydı, ama artık 'Kaddafi sonrası' hesapları yapılıyor. Yani artık onu 'müstakbel devrik lider' olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Kaddafi'nin 42 yıllık yönetimi her daim tartışma konusu oldu. İtalyan faşizmine karşı direnişin sembolü olan Ömer Muhtar'ın ülkesine yakışan bir lider olduğunu düşünenlerin sayısı çok az. Darbeyle iktidara geldiğinden bu yana Libya'da bir kez olsun seçim yapılmadı. Kaddafi sık sık dış politika, rejim, hatta ideoloji değişikliği yaparak bu hayati eksikliğin olumsuz sonuçlarını gidermeye çalıştı. Soğuk Savaş yıllarında Sovyetler Birliği'yle, 11 Eylül saldırılarından sonra ise Batı'yla flört ederek, post-Nasır döneminde Pan-Arabizm politikalarıyla Arapların milliyetçi damarını okşayarak, bazen 'sosyalizm', bazen de 'refah', 'özgürlükçülük', 'eğitim', hatta oğul Seyfülislam Kaddafi vasıtasıyla 'reform' diyerek halkını uyuttu. Dış politika manevraları ne Batı ne de Doğu ülkeleriyle kalıcı bir ittifak yaratmadı. Zira herkes Kaddafi'yi bir devlet başkanından çok, ordu ve ülke sahibi bir teşkilat lideri gibi görüyordu. Araplar tarihi geçmişi ve ideoloji üretme geleneği olmayan Libya'dan çıkmış, F- 16'larla sapan savaşı yapabilecek potansiyeldeki bir liderin peşine takılmak istemiyordu. İktidara proletaryanın değil, aşiretlerin desteğiyle gelen bir kabile devleti liderinin icat ettiği yeşil sosyalizmin de kitaba uyar bir yanı yoktu. Bu, olsa olsa aşiret sosyalizmi olurdu. Zaten Kaddafi de yaklaşık yarım asırlık iktidarı boyunca hep aşiret reisi gibi davrandı. Resmi temaslar için gittiği Lizbon'a, Moskova'ya, Roma'ya, hatta Paris'e çadır kurdu. Bir çadırda doğmuştu ve çadırı bırakmak istemiyordu. Ülkesinin iç savaşın eşiğine geldiği şimdilerde ise cephede kurduğu savaş çadırını terk etmek istemeyen bir albay gibi davranıyor. Neredeyse moda çevrelerini kıskandıracak yaratıcı fikirlerle üzerine geçirdiği tuhaf giysileriyle kendisi de yürüyen bir çadırı andıran Kaddafi, artık iktidarının sembolü haline gelen çadırının nasıl sallandığını ısrarla görmüyor. Marksist doktrinin "Bir kulübede bir saraydakinden farklı düşünülür," ilkesi Kaddafiçadır diyalektiğine uyuyor. Kaddafi kendini kral olarak hisseden bir lider olsa da, bir türlü çadırını terk edip saraya giremedi. Bu yüzden kral gibi hissetse de bir kral gibi düşünemedi. Ayaklanan halkına iktidar uğruna silah doğrultmayı bile göze aldığı için adı, tarihe muhtemelen görkemli bir başarısızlık abidesi olarak yazılacak.