HAKKI YALÇIN: Tura randevu
Fenerbahçe dün gece Salzburg'da sezon öncesinin yapraklarını döktü. Takım hazır değildi, rakibin hızına ayak uyduramadı.
Pozisyon üretiminde kısırdı ama son dakikadaki harika penaltı, karanlık geceyi üç yıldızlı mavi bir akşama çevirdi.
DR. GÜRKAN KUBİLAY: Fener turlar
Ersun hocanın yapmak istediği, en azından yeterli kanat oyuncusu olmadan uygulamak istediği şey; topla seri çıkan adamlarla, rakip kaleye orta yapmadan verkeçlarla gitmekti. Bu sistemde, kanat adamlarının içeri topla devrilmek, savunmanın da istasyonlar arasında topu çabuk öne oynamak gereği vardı.
İlk defa uygulanan sistemi, bir de ilk defa uygulayan oyuncular topluluğu olunca; Fener ilk yarıda aslında maç boyu yapılacak sayıda ''topla çıkarken kayıp'' yaptı. Bu konuda başı Raul çekti, Emre ve Alper ona katıldı.
Sola atılmış Kuyt orayı yadırgasa da, o kanadı savunma anlamında en azından iyi savundu.
Alper sağ kanada yakındı ama tam kanat oynama özelliği olmadığı için yer kaybetti ve Mane orada zorladı. Buna rağmen biri duran top dışında ilk 25 dakika 3 pozisyon veren Fener, son 20 dakika pozisyon vermedi, sıkı bastı ve oynatmadı.
SİSTEM DEĞİŞİNCE
Kanat adamı olmayanla kanat oynamak, sağda oynayanı sola atmak gibi yanlışlar da vardı elbet. Volkan bu açıkları kapatandı.
İkinci yarıda da aynı diziliş aynı ''öne oynayamama'' sıkıntısını devam ettirdi. Savunma arkamıza atılan top Alan'ın golü taktiği değiştirtti. Yanal önce Sow-Alper, sonra Emre-Cristian ile 4- 2-3-1'e döndü.Bu andan sonra, rakip de hücumcularını çıkarıp, savunmacılarını alınca; pozisyon vermedik, rakibi çıkarmadık. Cristian iyi işledi, Sow ile direğe takıldık, şut attık ama golü son dakikada bulduk.
Fener bu takımı eler.Ama Yanal, ilk yarıda birbirine benzeyen 3 aynı orta saha adamından, kenar adamı yaratmak isteğinden vaz geçmeli, bu tavır takımı öne götürmüyor, ilk yarıda tek şutu olmayan bir takım yaratıyor. Dün gece en formsuz, koordinasyonsuz haline rağmen, son derece formda olan rakibinden iyi sonuç aldılar.
Bu Fener, turu geçer.
ÖMER ÜRÜNDÜL: Sistem uymadı
Fenerbahçe çok koşan, hırslı, disiplinli ama kapasitesi sınırlı rakibi karşısında 90 dakika boyunca çok olumsuz saha içi görüntüsü sergiledi. Takım savunması devamlı sıkıntılar yaşarken, hücum gücü çok kısır kaldı. Tabii ki bu olumsuzluğun önemli nedenleri vardı. Teknik direktör Ersun Yanal, takımın alışılmış ayağa paslı topa fazla sahip olma prensibini değiştirip, hızlı oyun felsefesini takımına monte etmek istiyor. Ama bu düzen eldeki kadronun yapısına hiç uygun değil. Öncelikle ileride Webo ve Kuyt'ın adam eksiltme özellikleri yok. Ayrıca Webo, sırtı karşı kaleye dönük duvar olma vazifesini yapamıyor. Emre ve Meireles'in de yapıları adam eksilterek ileriye mesafe katedmeye uygun değil. Ama bu hızlı hücum ilkesi, bu şartlarda pozisyon getirmiyor. Üstelik oyunun kontrolü de ele alınamıyor. Kuyt ve Webo ile kontra atak şansları da kullanılamıyor. Çünkü ikisi de geniş alan sprinteri değil.
EMRE'YE VERİLEN SÜRE FAZLAYDI
Fenerbahçe golü yediği dakikaya kadar hiç top kullanamadı, hiç etkili atak yapamadı. Ciddi de tehlikeler yaşadı. Ersun Yanal'ın en büyük hatası çok kötü bir gününde olan Emre'yi o kadar süre oyunda tutmasıydı. Cristian girdikten sonra eski düzene alışmış takım kurgusu gündeme gelince, hücumda etkili olmaya başlayan bir Fenerbahçe ortaya çıktı. Bir top direkten döndü ve gole yakın ataklar gelişti. Son saniyede gelen penaltı golüyle en azından kara bulutlar dağılmış oldu. Yalnız Ersun Yanal'ın bu maçtan gerekli dersleri mutlaka alması gerekiyor. İlk takım tertibi hatalıydı. Bu arada daha kötü bir sonucu ise defans bloğunun ortasında Bruno Alves ve Mehmet Topal'ın performansları engelledi. Bir önemli kurtarış da Volkan yaptı. Yanal'ın en azından Emre'yi yapısına hiç uymayan önliberoda görevlendirmekten vazgeçip, burada Mehmet Topal'ı değerlendirmesi isabetli oldu.
GÜRCAN BİLGİÇ: Oyunun aklı yok !
Oyuna ve topa hakim olmak isterken, kaleye bir şut bile çekemeden bitirdi ilk yarıyı Fenerbahçe... Altını çizdiğimiz zaman, en önemli eksikliğin "basit top kayıpları" olduğunu söylemek gerekir. Genç Alper'i bir kenara bırakalım yaşı 30'u geçmiş, tecrübe abidelerinin (Meireles, Emre, Webo veya Kuyt), baskı yedikleri her pozisyonda topu terk etmeleri, rakibin temposunu arttıran faktördü.
İlk şutun 54'te Kuyt ile gelmesi, sonrasında yine organize ve kalabalık atak girişiminin, skordaki denge bozulana kadar gerçekleşmemesi de öz güvenin dibe doğru seyrindendi.
Sorumluluk almak yerine, sahada saklanmak tercihi geldi. Oyun lideri yoktu takımın. Dolayısı ile aklı da eksik kaldı. Ve peşi sıra Fenerbahçe'nin sağ kanadına yüklenmeler başlayınca, pozisyonlar vermeye başladılar. Volkan Demirel büyük takım kaleci olduğunu gösterip, peş peşe eritti şutları ellerinde. Ama istenen aksiyon hücumsa, bunu yapacak orta saha hevesine sahip olamadı takım.
60'a gelmeden Sow hamlesiyle, oyuncularının üstünden ölü toprağını atmak istedi belki de Ersun Yanal. "Hadi artık" mesajını vermek istedi isteksiz ayaklarına. Geçen sezonun flaş üçlüsü (Kuyt-Webo-Sow) tekrar üretime başladılar.
HENÜZ SİNYAL ALAMADIK
Agresif oyundaki eksiklik sezon başı sendromlarına da bağlanabilir, rakibi küçümsemeye de. Bir gerçek var ki, genç oyuncuların, üçlü, hatta dörtlü gruplarla baskı ürettiği Salzburg takımı, Fenerbahçe orta sahasını sildi. Aynı performansın İstanbul'da olması da kaçınılmaz. Ama stat atmosferi bu kez aleyhlerine işleyecek ve böyle çekingen oynama cesaretini bu oyuncular gösteremeyecek. Kadıköy'de, böyle "error" verene, taraftar da gerekeni söyler.
Ön tarafta baskıdan bahsetmişken, aslında tüm hazırlık kampı boyunca Ersun Hoca'nın bunu istediğini biliyoruz. Devamlı baskı istiyordu, tıpkı Salzburg'un yaptığından... Ama ne ezber içinde, ne de yaratıcılık formülünde, şu anda "vazgeçilmez" diyeceğimiz bir oyuncu çıkartamadı.
Son anlarda gelen penaltı, birazcık kalitenin üstüne eklenen, bayağı bir tecrübenin eseri. Kuyt'ın kurgusundan çıkan, beklenen hatanın kabul resmi oldu. Ama Ersun Hoca'nın "Siz benim ne istediğimi biliyorsunuz" diyerek, bir türlü cümle içinde kullanmadığı, hepimizin hayal gücü ile belirlemeye çalıştığı oyun için henüz sinyal alamadık.
AHMET ÇAKAR: Ucuz kurtuldu
Fenerbahçe sistem ve kültür değişikliği yaşıyor. Yıllardır Aykut Kocaman'ın felsefesi, takıma bol pas yaptıran, topun fazlaca F.Bahçe'de kalmasını isteyen bir felsefeydi. Oysa ki Ersun Yanal'lı F.Bahçe, topun daha çok rakipte kalmasını isteyen, kapılan toplarla da derhal ve dikine rakip kaleyi düşünen bir felsefe. Böyle bir değişiklik hiçbir takım için kolay değil. Bunu da dün gece ilk 75 dakika çok net gördük.
F.Bahçe çok şanslıydı. Rakibin yakaladığı pozisyonların sayısına baktığımızda F.Bahçe için tablo çok olumsuz görünüyor. Bunlardan birkaçı gol olsaydı belki de Şampiyonlar Ligi umudu dün gece Salzburg'da bitmişti. Volkan müthiş toplar çıkarttı. Onun hata yaptığı dönemlerde de Kuyt çizgiden çıkarttı. Defansif olarak kötü oynadılar. Salzburg'lu Mane ki onun ne kariyerini ne ismini ne de fiyatını biliyoruz ama tek başına F.Bahçe'yi dağıttı.
İlk yarı rakibi tutmaya çalışan F.Bahçe, ikinci yarı özellikle ilk 20 dakika çok ezildi. Topu tutamadılar, neredeyse dönen tüm toplar Salzburg için pozisyon oldu. Ne Alves ne de Yobo çabuk oyuncu değiller. Arkalarına top atıldığında ne kademe var ne başka bir şey. Zaten Salzburg'un golü de böylesine bir toptan geldi. Rakip defans hattının arkasına atıverdi, çabuk Salzburg'lu oyuncu da golü yapıverdi.
PENALTI AYIPLARI ÖRTTÜ
Aslında F.Bahçe'yi Şampiyonlar Ligi'ne tutunduran dakika 90+3... Salzburg mütevazi, disiplinli ve çok koşan bir takım. Ama uluslararası deneyimleri çok az. Son saniyede ortalanan topa Ulmer eliyle dokununca haklı olarak penaltı geldi. İşte bu penaltı belki de dün gecenin birçok ayıbını örttü. Sadece ayıbı örtmekle kalmadı, Şampiyonlar Ligi'nde büyük bir ihtimalle de turu getirdi.
Dün gece pozisyonlarda F.Bahçe şanslıydı ama en önemli şansları maçın Portekizli hakemiydi. Fevkalade bir maç yönetti. Takdir haklarını objektif kullandı ve son dakikada da haklı bir penaltıyla da performansını en üst seviyeye yükseltiverdi.
RIDVAN DİLMEN: Yanal'ın çıkarması gereken dersler
Çok entresan bir maç oldu. Evsahibi Salzburg'un golüne kadar bence Fenerbahçe maça değil, tura da ortak olamadı. Hatta maçı izlerken daha 62. dakikada 10'nun üzerinde korner kullanan, zorlayan Salzburg, "İnşallah ikilik üçlük yapmaz" dedim. Avusturya ekibi tek kale oynuyordu. Buna karşılık Fenerbahçe kontratak dahi yapamıyordu. Bunun iki tane temel nedeni vardı.
Birincisi; yoğun pres altında kayboldu Fenerbahçe takımı. İkincisi; birkaç yıldır bu tip maçlardaki en büyük kozu olan pas alışverişlerinden çok ama çok yoksundu sarılacivertliler. Fenerbahçe, daha önce rakiplerine kendi oyununa zorlarken, dün uzun süredir ilk kez rakibinin oyununa, temposuna uymak zorunda kaldı.
DOĞRU VE YANLIŞ HAMLELER
Gol Fenerbahçe takımını kendine getirdi diyebiliriz. Tabii bunda Ersun Yanal'ın doğru hamleleri kadar, rakip teknik direktörü Roger Schmidt'in yanlış hamlelerinin etkisi olduğunu gözardı etmemek lazım. Cristian ve Sow'un takıma katkı sağlaması; rakip teknik direktörün de 1-0'dan sonra skoru koruma adına etkili oyuncularını çıkarması (ki bunlar geniş alanda daha etkili olabilecek oyunculardı) Fenerbahçe'nin işine yaradı ve ortaya bambaşka bir görüntü çıktı. Gole kadar Fenerbahçe takımında kaleci Volkan'dan başka iyi oyuncu bulamadım. Golden sonra başta Sow ve Cristian olmak üzere diğer oyuncuların da performansı arttı.
DEĞİŞİM SABIRLA OLMALI
Salzburg, oyun üstünlüğünü skora yansıtamadı ama Fenerbahçe'nin ve özellikle teknik direktör Ersun Yanal'ın bu karşılaşmadan çıkarması gereken çok ama çok önemli dersler var. Uzun süredir sürekli sağ eliyle yemek yiyen bir takıma, birden bire sol elle yemek yedirirsen üzerine dökebilir. Geçiş dönemini muhakkak gerçekleştirecekse bunu çok sabırla yapması lazım. Salzburg, diri ve organize bir takım. Özellikle 27. dakikada kulandıkları çalışılmış korner, ne kadar organize ve ezberci bir ekip olduklarını gösteriyor. Neyse ki oyunun sonundaki penaltı golü tur ibresini Fenerbahçe'ye getirdi. Hakem ise şahaneydi.