20'li yaşlarındaki Andrijica adlı Hırvat genç hayatında ilk defa o an, babası gözlerinin önünde soyulurken çaresizliğin ne olduğunu hissetti. Yıllar sonra büyük bir savaşın ortasında yıkılacak va adına şarkılar yazılacak olan Mostar Köprüsü'nün o zamanki toprakları üzerindeydi. Andrijica belki de tarihin gördüğü en ironik etnik köken mağdurlarından birisiydi. Hırvat asıllı bir Boşnak'tı. Hayatını Hırvatların özgürlüğüne adamış ancak çocukluğunu, gençliğini geçirdiği topraklar da onun sayesinde özgürleşen Hırvatlar tarafından yerle bir edilmişti. Ruhu kimbilir neler hissetmişti. 1900'lü yılların başında, Osmanlı topraklarında yaşayan Andrijica Simic bir gece evini terk etti ve dağa çıkarak Osmanlı'ya karşı isyan başlattı. O günden sonra yaptıklarıyla Hırvatların en önemli tarihi figürü haline gelen Simic, Anadolu ve Rumeli'de 'haydut' adıyla anıldı. Ve yıllar boyu, haydut kelimesi Simic'in nazarında kullanıldı.
Simic'in ölümünden altı yıl sonra, Split'te üniversite okuyan öğrenciler bir futbol takımı kurmaya karar verdiler. Adları Fabijan, Lucijan, Ivan ve Vjekoslav olan bu dört üniversite öğrencisi takımlarına isim arıyorlardı. Bir tanesi Hırvatistan'da bir dağ adı olan 'Velebit'i önerdi; kabul edilmedi. 'Bu dağı beğenmediniz, o zaman 'Marjan' olsun. Orası deniz kenarı hem...' diyerek öteki dağın ismini teklif etti arkadaşı, o da kabul ettiremedi. Üçüncü öğrenci ise Osmanlılara karşı savaşan düzensiz Hırvat ordularının adı olan 'Uskok'u ortaya attı. Bu fikir herkesin kafasında bir ışık yaktı. Evet, isimleri Osmanlılara karşı verdikleri mücadeleden gelecekti ancak ordudan değil; Osmanlı'ya karşı ilk ayaklanmayı başlatan Andrijica Simic'ten yani hayduttan alınacaktı! Böylece, Split kentinde, öğrenciler tarafından günümüzün de en meşhur futbol takımlarından birisi olan o kulüp kuruldu: Hajduk Split.
Yıllar, yıllar sonra tıpkı Simic gibi Bosna'da doğan ama sonradan Hırvatistan'a göç etmek zorunda kalan bir başka genç adam yaşadığı trajedinin mağduru oldu. Genç adam, Gornji köyünde iki ufak oğlu ve hamile karısı ile yaşıyordu. İki erkek çocuğun ardından bir de kızları olacaktı. Mutluydular ama bir yandan da İkinci Dünya Savaşı'nın tam ortasında yaşıyorlardı. Almanlar ve çeteler köye sürekli saldırı düzenliyordu. Bir gece tüm köy uyurken savunmasız yakalandılar. Irkçı Çetnikler tüm köyü ateşe verdi. Genç adam iki oğlunu kucağına alıp kaçıyordu ama karısı başaramadı. Çetnik çeteden bir vahşi onu yakaladı. Genç adam geri dönmek istedi ama artık çok geçti. Karısı, karnındaki bebeği ile birlikte ateşin içinde kaldı. Bir yandan ağlayan genç adam bir yandan da iki oğlunu teselli ediyordu: "Saffet, Üzeyir... Korkmayın oğlum. Allah bizimle..."
Savaştan kaçarken önce birbirlerini sonra da kimliklerini kaybetti küçük çocuklar. Üzeyir, Slovenya'da büyüdü. Adını Mirko Kelenc yaptılar. Ama bir gün karşısına biri adam çıktı. "Merhaba Üzeyir, beni tanıdın mı?" diye sordu. Üzeyir onu tanıyordu: "Abi" diyerek boynuna sarıldı. Saffet, yıllar boyunca Çetnik saldırısından kaçarken kaybolan kardeşini aramış ve sonunda bulmuştu. İki kardeş uzun süre fakirlik ve sefalet içinde yaşadılar, büyüdüler ve yıl 1999 oldu. O yıl, geçmişinden kaçmaya çalışan bir ailenin aslında hep aynı yerde koşup durduğunun kanıtlandığı yıl oldu. Üzeyir artık büyümüştü, iki çocuk sahibi bir babaydı. Çocuklarından birisi down sendromluydu. Adını Igor koymuştu. Diğeri ise yerinde duramayan bir futbol hastasıydı. Onun da adı Darijo'ydu. Türkiye ile oynanan EURO 2016 maçı sırasında sahadayken, babası Üzeyir'i kaybeden, Darijo Srna.
İşte o Darijo, 1999 yılında hayatının en büyük teklifini aldı. O yıla kadar babasının antrenörlük yaptığı yerel takımda futbol oynuyordu. Yaşı da ufak değildi; 17 yaşındaydı. Artık ya bir işe girip çalışacaktı ya da futbolda ulaşabileceği en üst noktaya çıkabilmek için 'doğru' kararı verecekti. Bu kararı vermek için pek de zamanı yoktu çünkü 1999 yılının serin bir Metkovic akşamında, evlerinde Hırvatistan'ın efsane futbolcusu Zvonimir Boban'ın babası Marinko Boban'la çalışmış ve hayatını Hırvat futboluna adamış olan Ivan Gudelj vardı. Orada olma amacı ise Darijo'yu kendi çalıştığı kulübe, bundan yaklaşık 100 yıl önce Osmanlı'ya karşı ayaklanan Simic'e Osmanlıların verdiği isimden yola çıkan gençlerin kurduğu futbol takımına, Hajduk Split'e transfer etmekti!
O tarihlerde müslüman bir Bosnalının, milliyetçi Hırvatların takımı Hajduk Split'te oynaması o kadar kolay bir iş değildi. Gelin görün ki, Srna ailesinin yukarıda sadece yarısı anlatılan hikayesine bakınca 'zor' da onlar için o kadar zor değildi... Her ne kadar onu takımdan dışlamaya çalışsalar da Darijo Srna tam 14 yıl boyunca Hajduk Split forması giydi. Ardından Ukrayna'ya Shakhtar'a transfer oldu. Orada da ayrı bir yazı konusu olacak şekilde Ukrayna-Rusya savaşını yaşadı. Acı bir hikayenin kahramanı olan Üzeyir'in oğlu Darijo hayatını ailesi için yaşadı. İlk transfer parasıyla babasına araba, annesine de ev aldı. Minik bir bebekken savaştan kaçan babasını simgelesin diye belki, bacağına karaca dövmesi yaptırdı. Srna aynı zamanda karaca anlamında geliyordu evet ama Çetnik saldırısında ateşten kaçan karacalar gibi ormana koşmuştu dedesi. Kollarında da iki minik karaca vardı; babası Üzeyir ve amcası Saffet.