Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Patatese âşık olan adam

Fransız eczacı Antoine-Augustin Parmentier, Prusya ordusuna karşı savaşırken esir düşmüştü. Büyük Frederick'in zindanlarında üç yıl çile çekti.
'Yedi Yıl Savaşları'nın bittiği 1763 yılında özgürlüğüne kavuşarak ülkesine döndü.
Bitkin ve solgun bir adam bekleyenlerin ağzı bir karış açık kalmıştı: Karşılarında gücü kuvveti yerinde bir Parmentier vardı.
Bu işe kendisi de şaşırmıştı. Yaşadıklarını gözden geçirince nedeni buldu: Patates! Almanlar onu sadece patatesle beslemişti.
Sağlığını borçlu olduğu patates üzerine araştırmalar yapmaya başladı.

***

1770 yılında buğday rekoltesi düşmüş, Beçanson Üniversitesi, 'Kıtlığa Karşı Yeni Yiyecekler' temalı bir yarışma düzenlemişti.
Parmentier patatesin beslenmedeki önemini anlatan bir makaleyle birinci oldu.
O dönemde Paris'in nüfusu 500 bin civarındaydı. Birçok aile ekmek bulmakta zorlanıyordu.
O kadar ki canına tak eden halk, fırınları yağmalamış; 1775'teki bu olaya 'Un Savaşı' denmişti.
Parmentier ise horlanan patatesi bir türlü gündeme getiremiyordu. Şansı ancak 1785'te döndü.
Kralın doğum günü olan 23 Ağustos'ta, 16'ncı Louis ve eşi Marie Antoinette'e bir demet patates çiçeği sunmakla kalmadı, patates ağırlıklı bir mönü hazırlanmasını sağladı.
Sadece kral ve kraliçe değil, yemeğe katılan aristokratlar da bu sürprizden pek hoşlanmıştı. Patates saray çevresinin gözde yiyeceği haline gelivermişti.

***

Parmentier bu fırsatı iyi kullandı. Modern bir halkla ilişkiler uzmanı gibi çalışıyordu:
Çorbadan liköre, her şeyin patatesten yapıldığı yemeklere ünlü kişileri davet etti.
Parmentier patatesi sosyeteye kabul ettirmişti. Peki ya öteki Fransa? Gösterişli aristokratların hoşlanması, yoksul halkın patates düşmanı olmasına yetiyordu!
Bu olumsuz havayı değiştirmek gerekiyordu ama nasıl?

***

Parmentier önce saraydan kentin batı ucundaki 160 dönümlük bir araziye patates ekme izni kopardı.
Bu çok büyük bir miktardı ve ürünün elde kalma riski vardı.
Ama Parmentier, reklamcı zekâsını bir kez daha devreye soktu:
Hasada az kala askerler, arazinin çevresinde nöbet tutmaya başladı. Halk onları görünce, korunanın, çok değerli bir ürün olduğunu düşünmeye başladı.
Parmentier ise askerleri akşam kışlaya gönderiyor, sabahları yine araziye dikiyordu.
Ve beklenen oldu: Geceleri meraklılar 'yasak meyve' patatesi çalıp yemeye başladı. Hiç fena değildi!
Böylece Paris halkındaki psikolojik engel aşıldı: Patates tıpkı kestane gibi sokaklarda satılır oldu. Aşevleri fakirlere patates çorbası dağıtmaya başladı.

***

Kral, "Mösyö Parmentier" demişti, "Gün gelecek, karnını doyurduğun yoksul Fransa halkı sana minnettar kalacak."
Kehanet gerçekleşti: Patates, 'Devrimin Yiyeceği' ilan edildi.
Legion d'Honneur nişanı verilen ilk kişilerden biri olan Parmentier, 1813'te, 76 yaşındayken hayata gözlerini yumdu.
Bugün adı, Paris'te cadde ve metro istasyonu olarak yaşamakla kalmıyor, "patates" çorbası tabirini kaba bulan lokantacılar, mönüye 'Potage Parmentier' yazıyorlar.
Not: Parmentier'nin öyküsünü, İngiliz araştırmacı ve gazeteci John Reader'ın 'The Untold History of The Potato' adlı kitabından özetledim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA