Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

İki köprüyü de aynı şirkete vermek doğru mu?

Hemen belirteyim: Özelleştirme ilkesel olarak doğrudur. Daha fazla ve daha hızlı yapılması gerekir. Tabii tekil olayların kendine has niteliğini göz önüne almak kaydıyla...
Mesela tekel konumundaki devlet girişimlerinin, toptan devir biçiminde, piyasayı serbestleştirmeden özelleştirilmesi, nahoş durumlara yol açabiliyor.
Bunun en güzel bir örneğini İstanbul Deniz Otobüsleri'nin (İDO) dış hatları özelleştirildiğinde gördük.

Rakipsiz fiyat zıplar
İDO ihalesini kazanan firma, kısa bir süre sonra, oynak ücret politikasıyla zam yapmaya başladı. Örneğin Eskihisar-Topçular arasındaki arabalı vapur geçişleri, yoğun gün ve saatlerde daha pahalı hale getirildi.
Şirket onunla da yetinmedi... "20 lira daha verirsen, kuyruk beklemeden arabalı vapura binersin" dedi. Yani ihalede ödediği parayı, kaşıkla değil, kepçeyle geri almaya çalıştı.
Tabii hattı kullanan vatandaşlar sinir oldu. Yoğun tepkiler üzerine o konuda şirket geri adım attı.
İDO dış hatlar özelleştirmesinde sorunun özü tekelleşmeydi... Adam piyasadaki tek hizmet sunansa, yani rakibi yoksa... Elbette böyle yapar; rekabet halinde 10 lira olacak hizmeti (ürünü) 30 liraya verir.

Tüketici nasıl korunacak?

Köprü ve otoyolların özelleştirilmesinde de benzeri bir sorunun yaşanmayacağını kimse garanti edemez.
Örneğin Birinci Köprü (Boğaziçi) ile İkinci Köprü (Fatih Sultan Mehmet) aynı konsorsiyuma verildi.
Yani vatandaş aracını bir yakadan diğerine geçirmek zorundaysa... Şirketin koyacağı geçiş ücretine mahkûm olacak.
Not 1: Sirkeci-Harem arasındaki arabalı vapurun kapasitesi alternatif oluşturamaz. Boğaz'ın altından geçecek araç tünelinin ve Üçüncü Köprü'nün yapılmasına da daha çok var.
Not 2: "Ücretlerde enflasyona göre artış yapılacak" maddesinin çok da önemi yok. Özel sektör her zaman bu tip kısıtlamaların çevresinden dolanmayı bilmiştir.

Akılcı olmak gerekir

Bu iki köprünün farklı firmalara verilmesi gerekiyordu ki az da olsa bir rekabet görüntüsü oluşsun.
'Görüntü' diyorum çünkü sadece iki oyuncunun bulunduğu piyasalarda, yasaklara rağmen, şirketlerin el altından anlaştığını biliyoruz.
Özelleştirilmeden kasıt, devletin kasasına para girmesinden ibaret değildir. O alandaki mal veya hizmet üretiminin akılcı hale gelmesi de beklenir. (Almanya'da koca devlet fabrikaları bir marka satılmıştı.)
Özel sektördeki patron ve beyaz yakalıların, söz konusu girişimi, siyasetçi ve bürokratlardan daha rantabl biçimde yöneteceği varsayılır. Böylece tüketici daha iyi hizmeti, daha ucuza alabilecektir.
Ancak bu nihai hedef (daha kaliteli- daha ucuz) serbestleştirilmemiş (rekabete açılmamış) piyasalarda gerçekleşemez.
Çünkü tekel durumundaki şirket, bütün dikkatini tüketiciden daha fazla para çekmeye verecektir: Kötü olduğundan değil, rakibi olmadığından...
İnşallah Gamlı Baykuşluk yapmıyorumdur!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA