Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SAVAŞ AY

Akordeon çalma üzerine

Gecenin müzisyenlik ihalesi bana kalıvermiş baktım. Hıncal Abi zaten bu enstrümanın meftunu, o kargaşada beni de neredeyse virtüöz ilan edecek güzel sözlerle moral verir, destek atar.
İşte o gecenin sonuna doğru da kulağıma eğilip sürpriz diyebileceğim şeyler söyledi. Akordeonu ne zaman nasıl çalmayı öğrendiğim meselesini anlatmışım çok etkilenmiş, "onu kısaca yazsana ilk yazında" dedi.
Ustayı kırmıyor, benim de çok duygulandığım o konuyu kısadan yazıyorum izninizle:
En eski kıskançlığım 48 başlık, küçücük, parlak kırmızı sedef kaplı bir akordeon üzerine. Benden ancak 2.5 senecik büyük olan dayıma sormuştu evdekiler: "Sana Bağlarbaşı Kapri Salonu'nda sünnet düğünü mü yapalım, yoksa ona vereceğimiz parayla istediğin bir şey mi alalım?.."
- Düğün müğün istemem. Evde kestirin beni. Düğün parasıyla da bana bir akordeon alın!..
Dayıma akordeon alındı, düğün yapılmadı. Bana düğün yapıldı ve bir dolu hediye geldi. Ama benim tüm oyuncaklar birer ikişer ya kırıldı, bozuldu ya atıldı ya da ben bıktım. Dayım ise akordeonuyla mahallenin prensi oldu neredeyse.
O küçük kırmızı akordeon çalınmadığı zamanlar kutusunun içine kapatılıyordu. Kutu da misafir odasındaki dolabın üstüne konuyor ve başta ben olmak üzere hiç kimsenin elini bile değdiremeyeceği bir kutsal emanet gibi saklanıyordu.
Dayım ortaokulu birincilikle bitirdi diye bu kez bir İspanyol gitar alındı ona...
Ben dedemlerin iki hane yandaki evinde kimsenin olmadığı bir anı fırsat bilip, paspasın altındaki anahtarı aldım.
Kapıyı açıp, hırsız gibi odaya süzüldüm.
Sandığın üzerindeki dengi özenle kenara taşıyıp, kapağı açtım. Küçük ellerim titreye titreye o muhteşem kutuyu oradan çıkarıp, her yeri eski haline getirdim. Ve arka bahçelerden atlaya sıçraya kendi bahçemize getirip, bin türlü ıvır zıvırın atılıp, konduğu ardiyeye, eski muşamba bloklarının arasına sakladım.
O günden başlayarak ne zaman ki evi boş buldum, doğru ardiyeye koşup, akordeonu çıkarıp, omzuma takıp, rezil kepaze bir şekilde sesleri böğürtüp, inleterek güya çaldım onu. Ertesi gün biraz daha, sonra biraz daha derken, 1 parçanın tamamını ve eksiksiz çalmayı becermiştim.
Sonra arkası da geldi. Bir gece kapı çalındı. Annem kapıyı açtı ve Cengiz Dayımı içeri buyur etti. Cengiz Dayım yüzünde o güne kadar hiç görmediğim bir ifadeyle bana uzun uzun bakıp sonra da şöyle dedi: "Basları kullanmadan akordeoncu olunmaz. Sen sadece sağ elinle tuşlara döver gibi basıyorsun.
Annene yalvar da, sana ders aldırsınlar hocadan. Akordeonuma da iyi bak.
Körüğüne pudra dök ara sıra..."

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA