Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

"Siyaset kansız savaş savaş ise kanlı siyasettir"

Toplumumuzun duygularını, davranışlarını, yürek tellerindeki titreşimleri en iyi yansıtan olgu şarkılarımız değil midir?
Buna karşı şarkıların çizdiği tabloyla çelişen gerçekler de yaşamımızın renklerini oluşturuyor.
Sözünü ettiğim çelişkilerden en çarpıcı olanını şair Can Yücel yakalamış ve şöyle demişti bir sohbetinde:
-Bu muhabbet kuşları var ya, sabahtan akşama ötüp duruyorlar. Erkeği dişisini çağırıyor, dişi kaçıyor. Erkek de onu bulamıyor. Tam bizim Türk musikisi. Ya erkek kaçmış ya kadın kaçmış, bir türlü birbirlerini bulamıyorlar. Ya erkek kadını sevdiği zaman kadın erkeği sevmiyor, kadın erkeği sevince erkek onu sevmiyor. Bütün musiki bir hasret. İyi de bu musikiye bakarak nüfusun böyle hızlı artmasını anlamak çok zor. Bunlar nerede birbirlerini bulup çocuk yapıyorlar.
Can Yücel bu düşüncelerini seslendirirken babası Hasan Ali Yücel'in "Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz" diye başlayan Suzinak şarkısını da düşünmüş müydü acaba?
Siyaset yaşamımızda öfkelerin yine tırmandığı ve en son söylenecek sözlerin ilk başta bağırarak seslendirdiği dönemlerden birini daha yaşarken, musikimiz ile gerçek hayat arasındaki uyumsuzluklardan birine daha tanık oluyoruz.
Hatırlayın güftesi Orhan Seyfi Orhon'un olan ve Ali Rıfat Çağatay'ın bestelediği "Tereddüt"ü..."

Tereddüt "
Sarahaten, acaba, söylesem darılmaz mı?
Darılmak adeti, bilmem ki çapkının naz mı?
Desem ki: 'ben, seni...', yok, dinlemez ki, hiddet eder!
Niçin? bu sözde ne var? sanki hiddet etse ne der?
Bu şarkıdaki söylenmesi tereddüte sebep olan kelimeyi, sonunda şöyle açıklar şair:
"Desem ki: 'ben seni pek çok...' sakın gücenme emi?
Sakın gücenme, eğer anladınsa sevdiğimi''
Bir de bizim siyasetimizde tereddütsüz söylenilen kelimelere bakın.
Şarkılarımızda "Seni seviyorum" diyebilmek bile zorken, siyasette "Senden nefret ediyorum" içerikli düşünceleri açıklamak için bir an bile düşünülmüyor.
Müteveffa Çin'li komünist lider Mao'nun "Siyaset" tanımlamasını belki hatırlarsınız.
-Siyaset kansız savaş, savaş ise kanlı siyasettir, demişti Mao Çe Tung...

Biraz tereddüt etsek mi?

Gerçi onun iktidarında siyaset de Çinliler için acılarla ve kanlı olaylarla özdeş hale geldi.
Mao'nun öz deyişini gelişmiş ülkeler demokrasisine uyarladığımız zaman ise gerçekten "Siyaset"in özünde kan dökülmesinin önlenmesi olduğunu görürüz.
Bu açıdan "Siyaset" ile "Şiddet" gelişmiş demokrasilerde asla bir arada bulunmamaları gereken iki olgudur.
En vurucu kelimelerin birer mermi gibi Türkçenin namlusuna sürülüp karşıt görüşlerin veya rakip partilerin sözcülerine atılması da bir çeşit şiddet değil midir yani?
Siyasette de biraz "Tereddüt" etsek kötü mü olurdu?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA