Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Mağaranın kapısında yapması gerekenleri karıştıranlar

Masal kahramanının sevdiği güzel prensesi ejderhanın elinden kurtarması için, mağaraya girmesi şarttır.
Bunun için de mağaranın kapısını bekleyen atın önüne ot, itin önüne de et koyması gerekir.
Bu masalın mizahi uyarlamasında, kahramanın mağara kapısı önündeki ayıyı öldürmesi, kızla da sevişmesi gerekir.
Ama masal kahramanı yapması gerekenlerin sıralamasını karıştırırsa, atın önüne et, itin önüne ot koyar, ayıyla sevişir ve kızı da öldürür.
Türkiye'nin "Kayıp Yılları"nın kahramanları da, bu masal kahramanının sıralama hatasını yapmışlardır. "Kürt realitesi"nin bir ekonomik sorun olduğunu sanmışlar, "Ekonomi realitesi" nin ise duygusal "Halkçı" söylemlerle ele alınabileceğini düşünmüşlerdir.
Sosyal güvenlik sistemi bu şekilde aktüarya hesaplarından uzak tutulmuştur.
İthalat yapmadan ihracat yapılabilir sanılmış, "Turist gelsin ama bizim turistlerimiz yurtdışına gitmesin" denilmiştir.
Petrolü maliyetinin altındaki fiyatla satmak, döviz kuruna narh koymak, KİT açıklarını "Görev zararı" diye Hazine'ye fatura etmek, masal kahramanının ayıyla sevişip kızı öldürmesine benzer şekilde uygulanmıştır.

Sil baştan mı?

Yaşanan bunca krizin ve edinilen deneylerin sonunda artık herkesin mağaranın önünde yapması gerekenleri karıştırmayacağını düşünmeye başlamıştım.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanı adayı olduktan sonra yaptığı konuşmayı dinlerken ve daha ötesi bu konuşmanın alkışlanmasını izlerken "Yine mağaranın önünde yapması gerekenleri karıştıran bir kahramanla mı karşı karşıyayız" diye endişelendim.
Dün de bu konuşmaya dönük tepkileri okurken, "Demek benim gibi endişelenenler varmış" dedim.
Örneğin BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş partisinin düzenlediği Bursa'daki "Barış ve Kardeşlik Şöleni"nde şöyle konuşmuş:
- "Ne diyor Kılıçdaroğlu, 'Kürt sorunu yoktur' diyor. 'Güneydoğu sorunu vardır.
O da yoksulluk sorunudur'
diyor. Şimdi bunun tercümesi şudur; 'O insanlara iş verirsek, o insanlara para verirsek, o insanlar dilinden, kimliğinden vazgeçer.' Bu klasik CHP politikasıdır. Bunda bir değişiklik olmayacağının sinyallerini vermiştir CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu. Eğer CHP bu ülkenin demokratik ilerlemesine bir katkı sunmak istiyorsa, kendini düzeltmeye buradan başlaması lazım. Bu halkın para karşılığında dilinden, kültüründen vazgeçeceğini söylemek hakarettir. Bu halk bu hakarete tahammül etmez. Tahammül etmediğini, CHP'yi o coğrafyadan silerek göstermiştir."

Kurultay ve dünya ilişkisi

Kılıçdaroğlu'nun "Otobüsleri Türkiye'de imal edelim ama bunları ihraç etmek yerine biz kullanalım" içerikli söylemine de, "Köy-kent"i anımsatan tarımsal özlemlerine de, havuzlu villalara karşı duyduğu öfkesine de bu açıdan fazla şaşırmamak gerekiyor.
Dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasından "En büyük 10" arasına girmeyi amaçlayan Türkiye'de, yeniden geçen yüzyılın ortasındaki siyasi ve ekonomik söylemlere rağbet edilmesi bekleniyorsa, buna ne diyebiliriz ki?
Tabii ki Kılıçdaroğlu'nun CHP'de özlenen "Değişim"i gerçekleştirmesinden ben de mutlu olacağım.
Ama bu değişim saatlerin değil takvimlerin geriye doğru alınması anlamına gelen bir süreci ifade edecekse, beklentiler hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir.
Globalleşmeyi "Tampon tampona ilerleyen ülkelerden biri hata yaptığı zaman zincirleme kazalar oluşuyor" diye tanımlayan The New York Times yazarı Friedman, bir uluslararası yatırımcının da ekonominin bugünkü durumunu şöyle yorumladığını yazmıştı:
- "Dünya belirsiz bir istikamete, yabancı bir ortamda, güvenli olmayan bir yolda gidiyor ve yedek lastiğini daha önce kullanmış durumda."
Dilerim Kılıçdaroğlu dünyanın sadece Kurultay salonundan ibaret olmadığını bilerek konuşmalarını hazırlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA