Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Patrona mı yoksa mesleğe mi sadakat gösterilmelidir?

Siyasi partilerin halktan oy alamadığı bir muhalefet modelini, medyanın bazı yöneticilerinin gazetelerine taşımaları onların egolarını belki cilalayabilir... Ama geçmişte egolarını cilalarken, medya sermayelerini ve bu arada hem demokrasiyi, hem de ekonomiyi ve bankacılığı açmazlara sürükleyen amatör medya politikacıları da herhalde hatırlanmalıdır.
Bunları unutanlar Dinç Bilgin'e sorup, hatırlayabilirler.

Sadakat sorunsalı

Aslında Türk gazetecilerinin içinden bir türlü çıkamadıkları ikilemin özünde "Sadakat" sorunsalı vardır.
- Mesleğimin temel gereklerine, düşüncelerime, bilgime, evrensel doğrulara mı sadık olacağım?
- Sadece çalıştığım yayın organının patronuna mı sadık olacağım?
Bu ikilemi tabii ki her gazeteci kendince farklı değerlendirir...

Bazı uygulamalar
Örneğin "Ben sadece mesleğime sadakat gösteririm" diyerek, birlikte yıllarca çalıştığı ve o dönemde hiç sorgulamadığı patronunu ve geçmişte kader arkadaşlığı yaptığı meslektaşlarını, başka bir yayın organına geçtikten sonra yerden yere vuranlar da vardır.
Ya da kendi çalıştığı yayın organının ve patronunun kuşkulu ilişkilerini görmezden gelen, ama rakip yayın organlarının ve patronların her davranışlarında yasa veya ahlak dışılık arayanlar da vardır.

Patronlar da değişir

Ama unutulan şey "Patronlar da değişir" gerçeğidir... Çok uzak bir tarih öncesi zamandan söz etmiyorum. 1980'li yıllarda gazetelerin sahipleri olan isimleri hatırlıyor musunuz?
Hürriyet'in Erol Simavi'sini, Cumhuriyet'in Nadir Nadi'sini, Tercüman'ın Kemal Ilıcak'ını, Milliyet'in Ercüment Karacan'ını, Günaydın'ın Haldun Simavi'sini, Sabah'ın Dinç Bilgin'ini hatırlıyor musunuz? Milliyet'in Ali Naci Karacan'ın, Akşam'ın Necmettin Sadak'ın, Vatan'ın Ahmet Emin Yalman'ın, Dünya'nın Falih Rıfkı Atay'ın, Son Posta'nın Selim Ragıp Emeç'in, Yeni Sabah'ın Safa Kılıçlıoğlu'nun, Vakit'in Hakkı Tarık Us'un olduğu, CHP'lilerin "Ulus"u, DP'lilerin "Zafer"i okudukları 1930-60 arasından söz etmiyorum.

Kunta kinte gibi

Peki, bugün de var olan gazetelere girip çıkan bazı patronların isimlerini hatırlıyor musunuz? Asil Nadir, Korkmaz Yiğit, Erol Aksoy, Malik Yolaç, Cem Uzan, Mehmet Ali Yılmaz, Numan Esin, Mehmet Ali Ilıcak, vb...
1970'lerin sonunda tek kanallı TRT'de çok izlenen Amerikan yapımı "Kökler" diye bir dizi vardı. Bu dizide Afrikalı-Amerikalı insanların kökenlerine iniliyor ve Kunta-Kinte adındaki bir Afrikalının, köylüleriyle birlikte köle olarak satılıp, Amerika'ya getirilmeleri hikaye ediliyordu.
1980'de Milliyet'i Ercüment Karacan'ın Aydın Doğan'a sattığı gazetenin Boğaz'daki bir yemekli toplantısında çalışanlara duyurulunca, rahmetli Namık Sevik Ercüment Karacan'a, "Bizi Kunta Kinte gibi sattın" diye sitem etmişti. Acaba Aydın Doğan 35 yıl sonra Milliyet'i Erdoğan Demirören'e sattığında, biri ona da "Bizi Kunta Kinte gibi sattın" demiş midir?

Çokseslilik
Kısacası medyada "Patrona sadakat" konuşulurken, "Patron çalışanlara sadık mı" konusu pek hatırlanmaz. Hiç gözden kaçırmamanız gereken gerçek ise, değişimin medyaya da yansıdığıdır. Mesela 28 Şubat'ın "Kartel Medyası" yok artık... Sizin çıkarlarınıza uygun görüşleri manşetlerinden köşelerine kadar işleyen gazeteleriniz mi var? Aynı şekilde sizin görüşlerinizin karşıtı olan görüşleri manşetlerinden köşelerine kadar işleyen gazeteler de var. Siyaset de, medya da, toplum da çoksesli artık.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA