Türkiye'nin en iyi haber sitesi
GÜRCAN BİLGİÇ

Daha ileri...

Yeni bir Federasyon ve yeni bir bir teknik heyet ile birlikte 2006 Dünya, 2008 Avrupa şampiyonları için planlar yapıyoruz. Ersun Yanal ile birlikte hazırlık süreci tamamlandı, cumartesi oynayacağımız Gürcistan maçı ile birlikte artık mazeret dönemi bitti.
Şenol Güneş'in yakaladığı kariyere ulaşmak çok zor. Güneş'in hatası takımı Portekiz'e götürememek değil, zamanında çekilmeyi bilmemekti.
2002 yazında Seul ile Tokyo arasında mekik dokurken, yeni ufuklar için hazırlıklar yapılırken, Şenol hoca futbolcularına tavizler verdi. Vermeliydi de. Bazılarına sert tavırlar almak zorundaydı. Almalıydı da. Çünkü hedefe varma süresi kısaydı ve bunun için yapılabilecekleri, yapmalıydı. Sonuçta takımı Dünya üçüncüsü oldu.
İşte bu dakikadan sonra takımın başında kalmak hataydı. Çünkü geçmişteki tavırları, yeni bir soluk öncesi karşısına çıktı. Geri adım atamazdı, Letonya sürecine girmek zorunda kaldık.

Statükodan nefret ediyor

Ersun Yanal, Güneş'in felsefesine sahip, ancak statükodan nefret eden bir teknik adam. Oynattığı agresif futbol, sadece kendi güvenen ve inanan bir kadronun başarabileceği bir düzen. Herkesi korkutan bu yapı, karşılaşacağı her takımı "tedbir" almaya itecek kadar da güçlü., Bu demektir ki, oyuna siz hükmedeceksiniz, rakibinizi geride siz tutacaksınız.
Hakan Şükür, Bülent Korkmaz veya Rüştü Reçber gibi tecrübe abidesi, örnek oyuncularımız var. Yeni milli takımımızın genç yıldızları, önlerindeki örnekleri görüp, onların başarılarına imrenerek motive olacaklar.
Risk kazanacağınız şeylerin, kaybedeceklerden çok büyük olduğu zaman alınır. Ersun Yanal da bunu bilecek olgunlukta. Bu nedenle Türkiye'nin temposu, genç yıldızlarının gösterisiyle herkesin imreneceği bir milli takımımız oluşma aşamasında. Kendi sahasından çıkmayıp Avrupa Şampiyonu olan Yunanistan mı futbolun örnek takımı olacak, yoksa devamlı pozisyon kovalayıp, seyirciyi heyecan içinde tutan Türkiye mi?

Forma rengimiz değişsin

Bu inanca futbolcularımız kadar, ülke olarak da sahip olmalıyız. Yanal gibi bir devrimciyi, Can Çobanoğlu gibi bir detay ustasını yereceğimize, onların üretimlerini, fikirlerini geliştirmeliyiz.
Son aşamada artık kesin bir imaja sahip olmanın gerekliliği var. Turuncu ile alakası olmayan bir ülke olan Hollanda'yı herkes "portakallar" olarak biliyor. İtalya hep "mavilerdir". Hırvatıstan'ı damalı forması belirler.Biz de Türkiye'yi herkesin gözünün içine sokacak yeni bir forma dizaynı bulmalıyız. Belki de "turkuaz" rengi bir formayla, kendimizle adımızla bütünleşen bir renge sahip olarak sahaya çıkmalıyız.
Görenlere; İşte Türkiye dedirteceğiz. Yoksa bir kaç gün önce Hakkı Devrim hocamızın yazdığı gibi "Yenilince yuhalanacağını bilen bir futbolcu, kazandığındaki sevgi gösterisine ne kadar inanır."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA