Türkiye'nin en iyi haber sitesi
GÜLSE BİRSEL

Korkacağımız tek şey korkularımız!

Son günlerin olay filmi 'Okul'un galasına gittim geçen akşam. Öncelikle Yağmur ve Durul Taylan kardeşleri kutlamak lazım. Hem Türkiye'de hiç yapılmamış bir türü denedikleri için, hem de amatörlük, veya 'Türk filmi' duygusunu asla hatırlatmayan, birinci sınıf planlar için. Filmde hiç sıkılmadığım gibi, güldüğüm ve korktuğum bir sürü yer de oldu. Ama bence Okul, esas başarısını genç seyircide gösterecek. Arka sırada Derya Baykal, kızları Ferhan ve Derya'yla oturuyordu. Ferhan ve Derya film boyunca kahkaha krizleri geçirdiler, korku çığlıkları attılar. Dedim ki "Tamamdır, asıl hedef kitle beğendi!" Bir de tabii Ragga Oktay'ın okulun bekçisi rolündeki harika performansından da söz etmek lazım. Korku filmlerinde başarının sırlarından biri üstteki korkunç hikayenin (hayaletler, sapık katil vs.) altına temel korkularımız, endişelerimizle ilgili bir gergin ortam döşemek. Mesela hayatımda en çok korktuğum, dizlerimin tir tir titrediği, rüyama giren, bence son yılların en başarılı korku filmi 'The Others'ın (Ötekiler) başarı sırlarından biri, hikayenin kurulduğu ortam ve durumdur. Nicole Kidman'ın oynadığı karakterin kocası savaştadır. Yalnız bir kadının kocasından haber alamayarak, çocuklarıyla birlikte, yalnız başına kocaman bir evde yaşaması zaten başlı başına gergin bir durum ve her kadının temel korkularını hoplatan bir seçimdir! Hikayede çocukların bir pigment hastalığı vardır ve ışığa çıkmamaları gerekmektedir. Perdelerin sürekli kapalı olması, en küçük ışık sızıntısında annenin çocukların sağlığıyla ilgili yaşadığı endişeler zaten birinci dakikadan itibaren seyirciyi havaya sokar. Evde çalışanlarla ilgili yaşanan güven problemleri, kocanın savaştan döndüğü zamanki tuhaf tavırları, filmdeki veya seyircilerin arasındaki kadını daha da yalnız, çaresiz, gergin bir duruma sokar ve evde garip olaylar başlayınca iş çığırından çıkar. Okul'da da benzer bir gergin ortam var: ÖSS. Yaşamayan anlayamaz tabii. Ben anlıyorum. Kurslar, özel hocalar, hedefe kitlenmek, sadece gün, iki saatlik bir sınav sonucu 'kazanan' veya 'kaybeden' olmak, rekabet, hesaplar, kitaplar, doğrular, yanlışlar, netler, seçenekler, endişeler, endişeler... Eğer geleceğinizin nispeten parlak olacağı garantisini bir iki okul veriyorsa, oralara kapağı atmak için ruhunuzu bile satarsınız. Oralara kapağı atamama ihtimali de sizi yer bitirir. Ben 'kazananlardan' olmuştum. Boğaziçi'ne girenlerden. Bir yıl boyunca başka hiçbirşey düşünmeden hedefe kitlenip çalıştım. Uykusuz geceler, yorgun günler, gidilemeyen filmler, okunamayan kitaplar... Sonra iyi haber geldi: "Boğaziçi Ekonomi"! Kutlamalar bittiğinde kafama dank etti. Eee? Şimdi ne olacaktı? Ben niye ekonomiye girmek istemiştim Ekonomist olma hayalim mi vardı ki? Yoo. Ben tiyatrocu olmak istiyordum. Filmin ilk görüntülerinde Nehir Erdoğan'ı test çözerken görüyoruz. Yakın planda sayfalar, sorular, cevap kağıtları var. O anda arka sıradaki Ferhan ve Derya'dan hayalet görmüşçesine "Hiiiii" nidası geldi! Anladım ki 1989'dan, yani benim ÖSS'ye girdiğim yıldan beri Türk gençliğinin korkuları değişmemiş! Uzun bir süre de değişeceğe benzemiyor. Film belli ki iş yapacak, ama biz bu gelecek korkularından ne zaman kurtuluruz, meçhul. gsener@birnumara.com.tr

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA