Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERSİN RAMOĞLU (GÜNEY)

Güzel Ayşe

70'lerin ortası... Karadeniz'in vahşi ama bir o kadar da güzel doğası henüz bugünkü kadar bozulmamış.
Ağaçlı köyünün dillere destan güzeli Ayşe kayıp.
Annesiyle pazara gitmiş, O kalabalıkta aniden kaybolmuştu.
Hava kararıncaya kadar pazar yerinin dört bir yanında kızını aramıştı annesi.
Ama yoktu Ayşe…
Kuş olup uçmuş,
Yer yarılmış içine girmişti sanki.

***
Emine ana yaşlı gözlerle çevresine bakınırken, komşusu Ömer'in sesiyle irkildi.
Ayşe'nin kaybolduğunu söyledi.
Tezgahını toplamakta olan esnafa, pazarda rastladığı herkese, "Gördün mü güzel Ayşe'mi?" diye sordu.
Saatler ilerledikçe umudu da kayboluyordu.
Çünkü kocası Ahmet'i Yıllar önce kan davası yüzünden vurmuşlardı.
Yüreğine bir korku düşmüştü Emine ananın.

***
Böyle anlarda insanın aklına en kötü şeyler gelir.
Emine anaya, "Belki sevdiğine kaçmıştır" diyenler oldu.
Ama Ayşe'nin sevdiği biri yoktu ki?
Olayı jandarmaya bildirdiler.
Onlar da Ayşe'yi aramaya başladı.
Gidebileceği her yere baktılar…
Ağaçlı'nın 17 yaşındaki güzeli yoktu, kayıptı işte...
***
Emine ana gece istihareye bile yattı.
Karışık rüyalar gördü.
Ertesi gün köyün falcısına gitti…
Falcı, "Karşı köye bak, oradaki sevdiğine kaçtı" dedi.
Jandarma o köye de baktı.
Şüpheliler gizlice izlendi,
Bakılmadık yer kalmadı.
***
Üçüncü gün İkizdere'nin sularından geldi acı haber.
Derede balık tutan iki arkadaş kayalar arasına sıkışmış bir ceset görmüştü.
Durumu jandarmaya bildirdiler.
***
Jandarma yanına savcıyı ve doktoru alarak olay yerine hareket etti.
O günlerin acar muhabiri olan ben de,
'Zenith' marka makinemle peşlerine takıldım.
Dere kenarındaki papatyalara basa basa ilerliyorduk.
Görgü tanığı olan gençler oradaydı.
Kayalar arasındaki cesedi işaret ettiler.
Ceset bir kadına aitti.
Çırılçıplaktı.
Morarmış ve şişmişti,
Üç günün üzerine bulunmuştu Ayşe.
***
Ne olur ne olmaz diyerek iki kez deklanşöre bastım.
Jandarmalar buz gibi akan dereye girerek
Kayalar arasına sıkışmış cesedi alıp dere kenarına taşıdılar. Üzerini de çarşafla örttüler.
Sonra teşhis için kayıp kızın annesini çağırdılar.
Emine ana bitkindi,
Kızını görünce oracıkta bayılıp kalmıştı zavallı.

***
Doktor genç kızın cesedini kesmiş, kesilen yerleri de çuvaldızla dikmeye başlamıştı.
Manzara midemi bulandırmıştı.
Bayılacak gibi olmuştum.
Hayatımın ilk şokunu böyle yaşadım.
Doktor ve yardımcısına kızmıştım.
Bakışlarımdan bunu sezen savcı Cahit bey,
"Otopsi yapılmalı, her ölümün sebebi mutlaka bulunmalı"
demişti.
***
Emine ana ayılmış,
Yürek dağlayan sesiyle "Kızıma bıçak vurmayın" diye yanık yanık ağlamaya başlamıştı.
Savcı bana söylediklerini ona da tekrarladı: "Bacım mecburuz.
Ölüm sebebini başka türlü öğrenemeyiz ki..."

***
Sonra anlaşıldı olayın iç yüzü.
Meğer güzel Ayşe de kan davasına kurban gitmişti.
Kıza önce tecavüz etmişler, ardından boğarak öldürmüşlerdi.
Sonra da İkizdere'nin buz gibi soğuk sularına bırakmışlardı.
Meslek hayatımdaki ilk otopsi deneyimim böyle bir acı olayla gerçekleşmişti işte.

***
Geçtiğimiz ay mezarı açılarak naaşı üzerinde otopsi yapılan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın zehirlendiğini de yine bu sayede öğrendik.
Maalesef Karadeniz'de olduğu gibi bazı bölgelerde otopsiye karşı çıkan insanlarımız var.
Aslında hırsların ve acımasızlıkların tavan yaptığı günümüzde
Her ölümün kesin nedeni mutlaka belirlenmeli.
Merhum Özal'a zamanında otopsi yapılmış olsaydı karanlıklar daha çabuk aydınlanmış olmaz mıydı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA