Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Tarihe tanık olmak

Ben ve benim kuşağım, bu duyguyu az yaşamadık. İkinci savaşta ben bebektim, bittiğinde de çok küçüktüm, hatırlamıyorum. Ama bizde Demokrat Parti'nin iktidara gelişini ve bir 10 yıl sonra bandoyla gidişini, Kıbrıs çıkarmasını, 12 Mart veya 12 Eylül dönemlerini çok iyi hatırlıyorum. Dünyada ise Soğuk Savaşı ve Berlin Duvarı'nın dikilişini, sonra komünizmle birlikte tüm o sosyalist imparatorlukların yıkılışını ve milliyetçiliğin başkaldırmasını da çok iyi izledik. Berlin'i bölen duvarın yıkılışı ise bu radikal değişim günlerinin en canlı simgelerinden biriydi ve tam o günlerde Berlin Film Festivali nedeniyle orada olmak, çok heyecan vericiydi.
21. yüzyıl, kendi büyük değişimlerini getiriyor ve getirecek. Arap ülkelerindeki diktatörlüklerin iskambilden şatolar gibi art arda yıkılması, bunların en önemlilerinden biri. Tunus, Mısır, Yemen, derken Libya tiranları, halklarının baskısına dayanamayarak teslim oldular. Asıl güzel olan, bu büyük değişimde yabancı katkısı olsa da (özellikle Libya'da NATO çok katkıda bulundu), asıl talebin halklardan gelmesidir. Üstelik bunlar çok uzun yıllardır pasif biçimde yaşamış, siyasete fiilen katılmamış, demokratik davranışlar konusunda tümüyle eğitimsiz halklardı. Aynı biçimde, karşı çıkma, protesto ve isyan gelenekleri de olmayan...
Ama baş kaldırdılar. Ve isteklerine ulaştılar. Bakalım sıra kimlere geldi. Dost Arap halklarının bir an önce çağdaş rejimlere ve demokratik haklara kavuşmasını dilerken, biz de lütfen onlardan çok önce sahip olduğumuz ve her şeye karşın yarım yüzyıldır iyi-kötü yürüttüğümüz kendi demokrasimizin kıymetini bilelim.

LONDRA'DA MÜZİKALLER
Geçen hafta yazdığım Londra izlenimlerine bir de müzikalleri eklemek istiyorum. Ola ki şu günlerde bayram için gidecekler, okur ve yararlanırlar.
Londra, malum, bir tiyatro ve müzikaller başkenti. Bu konuda ancak New York onunla aşık atabilir. Paris'te tiyatro iyidir, ama müzikal aramayın...
Biz dört gecemizin ikisini müzikallere ayırdık. Önce Billy Elliot'ı gördük. Yani 2000 yılının ödüllü filmi Billy Elliot'ın müzikali. Bir madenci kasabasında küçük bir çocuğun baleyle tanışması ve balet olma rüyası.
Müzikali, filmin zaten tiyatrodan gelen yönetmeni Stephen Daldry sahneye uyarlamış. Karşınızda bir filmin tüm dinamizmini koruyan, hatta aşan bir olay var. Elton John'un şarkıları kadar, tüm oyuncular da görkemli.
Ve o sahneleme mucizesi. Ancak Londra tiyatrolarının deneyimiyle yaratılabilecek bir mucize. Öyle ki, tüm bir madenin havası solunuyor, polis ekibiyle birlikte sokağın gerilimi yaşanıyor. Bir sahnede Billy bale yaparken uçmaya başlıyor (iplere bağlı olduğunu neden sonra fark ediyorsunuz). Yolunuz düşerse, sakın kaçırmayın....
Diğer oyun ise yeni açılan Betty Blue Eyes idi. Yine sükseli İngiliz klasiği A Private Function'dan uyarlanmış oyun, 1947'deki kraliyet düğünü sırasında (Kraliçe Elizabeth'le Prens Philip evlenmişlerdi) Yorkshirelı orta sınıf bir grubun bir domuzu keserek olayı kutlama çabasını anlatıyor.
Bunda da sahnede bir domuzu dolaştırmak, sürekli değişen dekorlarla sayısız mekanı göstermek gibi mucizeler ve çok iyi şarkılar var. Görmeye değer. İki not. Öncelikle kentin her yanındaki tiyatro bileti gişelerine rağbet etmeyin. Zahmet edip bizzat tiyatro gişesine gidin. Hele günü gününe, çok ucuza yer bulunabiliyor. Hanımlar için zor olabilir, ama eğer 60 yaşını geçmişseniz ve bunu itiraf etme cesaretiniz varsa, büyük indirim de var!
Bir de birçok filmin müzikalleri de ya sahnede ya da gelmek üzere. Aralarında Shrek, Dirty Dancing, The Ladykillers, Driving Miss Daisy veya Legally Blonde gibileri var.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA