Beşiktaş'ın İnönü'de rakibi Plzen'i ciddiye almasında Fenerbahçe'nin şok elenişinin izleri vardı. Schuster sahaya sürdüğü 11'le stada gelenlerin boncuk boncuk ter döktüğü bir ortamda hiç kimseye soğuk ter döktürmek istemiyor gibiydi! Bu yüzden Prag'daki Plzen maçının 11'iyle değil, ikinci yarıda başarılı olan anlayışla çıktı. Kilit nokta; Ernst'e yardımcı olarak Necip'le oyuna başlamasıydı. Ancak bu tercih tek ön liberolu 4-1-4-1 sisteminden çift ön liberolu sisteme dönüş olarak değerlendirilmemeli. Çünkü Necip, Ernst'e yardımcı olurken oyunu daha önde karşıladı. Siyah-beyazlı takım, rakibe oyun kurma ve top kullanma fırsatını vermedi. İlerde alanı iyi daralttı ve rakibe yerinde müdahaleler yaptı. Sağda başlayan Quaresma, solda oynayan Holosko ve orta alanı iyi kullanan Delgado hem topla, hem de top rakipteyken inisiyatif aldılar, takımın kolektif sorumluluğunu paylaştılar. 32'de Navratil ve 52'de Plzen'in en iyisi Limbersky'nin kırmızı kart görmelerinin Beşiktaş'a katkısı kuşkusuz büyük.
Ancak dün karşılaşmanın yıldızı Quaresma'ydı. Portekizli sağda başladı ve sağda bitirdi. Ancak sahanın her yerindeydi. Önce gol attı, sonra rakibin en iyisini attırdı, kesmedi bir de Delgado'ya asist yaparak görevini yaptı.

İLK İSİM HİLBERT!
Q7'nin bir Prag'daki durgunluğunu, bir de dünkü coşkusunu kıyaslarsak enerjisini muhteşem taraftardan aldığını söyleyebiliriz. Bu ikilinin İnönü'de daha çok şova imza atacağını rahatlıkla iddia edebiliriz. Plzen karşısında Delgado ve Zapatocny'nin performansı, ikinci yarıda oyuna giren Ferrari'nin hırsı ve üstüne üstlük Holosko'nun jeneriklik golüyle süslediği performansı bir önceki maçta yaptığımız analizi güçlendirdi. Geçen hafta kaleme aldığım iddiamı tekrarlıyorum. Holosko ve Ferrari gibi birinci sınıf futbolcuları takımdan göndermek cinayettir. Hem performans, hem maliyet tablosuna bakıldığında gidecek listesinin ilk sırasına Hilbert yerleşir. Ferrari ve Holosko ancak arka sıralarda yer bulur.