Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

AB'de kan gövdeyi götürüyor...

Brüksel'de yapılan Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısından herhangi bir karar çıkmasını kimse beklemiyordu. Ancak Türkiye'nin sabrının taşabileceği ve sert bir tepki verebileceği konusu, AB tarafını ciddi endişelendiren bir boyuta varmıştı. Son dönem basın değerlendirmeleri hep bu yönde oldu.
Brüksel'deki Ortaklık Konseyi toplantısında Türkiye'yi Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu temsil ettiler. Karşılarında dönem başkanlığını temsilen Macaristan Dışişleri Bakanı Janos Martony ve Komisyon üyesi Stefan Füle'den oluşan AB tarafı vardı. Korkulan olmadı, diplomatik nezaket kurallarını zorlamayan bir toplantı yaşandı.
Bu müzakerelerin yolunda gittiğine işaret etmiyor. Anlaşılan o ki, rekabet faslının açılması bile, hala bir dizi engele takılıyor ve Macaristan başkanlığının bu konuda baskı yapabilme ihtimali çok fazla değil. Macaristan, son kabul ettiği anayasa ile AB ülkeleri arasında çok ciddi bir demokratik prestij kaybına uğramış bulunuyor. Basın ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye'ye itham edici uyarılar yapan AB, başkanlığını yürüten ülkenin bu konudaki hukuki düzenlemelerinin Türkiye'nin gerisinde olduğunun farkında.

AB içinde aşırı sağın yükselişi

Aslında bu ufak örnek bile, AB içinde nasıl önemli bir çalkantı ve değişim süreci yaşandığını gösteriyor. Finlandiya'daki seçimler, aşırı sağ Gerçek Finliler partisinin önemli başarısına sahne oldu, bu parti kullanılan oyların beşte birini aldı. Finlandiya'da ciddi ölçülerde yabancı bulunmuyor, yani göçmen nüfus olarak adlandırılabilecek bir azınlıktan bahsetmek mümkün değil. Temel olarak bu tepkiler, AB içinde gerçekleşen Euro krizinden sonra, zengin ve vergi disipline sahip Kuzey ülkelerinin, nispeten daha az zengin, borçlu ve vergi disiplini olmayan Güney ülkelerinin borçlarını ödememek istemelerinden kaynaklanıyor.
Fransa'da Marine Le Pen başkanlığında aşırı sağ ciddi bir çıkış süreci yakaladı. Başkan Sarkozy, aşırı sağın oylarını toplamak için son derece sert uygulamaları göze almaktan çekinmedi.
Romanyalı Çingenelerin, valiliklere gönderilen genelgeler ile toplatılması ve sınır dışı edilmesi, Sarkozy'ye ne kazandırdı bilmek zor, ancak aşırı sağın çok önemli isteklerinden biri de yerine getirilmiş oldu ve aşırı sağ böylelikle daha da güçlendi, bunu anlamak çok zor değil.
İtalya, Lampedusa adasına sığınan çoğunluğu Tunuslu birkaç bin mülteci konusunda, diğer AB üyesi ülkelerden yeterince destek almadığı için, altmış bin Tunuslu mülteciye geçici oturma müsaadesi verdi. Böylelikle bu mülteciler, AB içinde serbest dolaşacak, muhtemelen de Fransa ve Almanya'da bulunan akraba ya da arkadaşlarının yanına sığınarak İtalya'yı terk edeceklerdi. Fransa, bunun üzerine sınırlarda tekrar kimlik kontrolü uygulamasını başlatacağını açıkladı, İtalya sınırında başlattı ve Schengen anlaşmasını sırtından bıçakladı.
Federal Almanya, bütün bu gelişmelerin ardında kalmamak için, BM de Fransa ve İngiltere'nin ısrarına rağmen, Libya'ya müdahale konusunda son derece aykırı bir tavır takındı ve AB içinde zaten yıpranan siyasi dayanışmaya bir darbe de o indirdi. İngiltere ise, hiçbir zaman kendisini tümüyle ait hissetmemiş olduğu AB'nin, finansal düzenlemeler konusundaki girişimlerini torpillemeyi sürdürüyor.

AB krizden nasıl çıkar?

AB'ye neler oluyor? AB bütünleşme hareketi, daima çok hızlı yol kat edilen dönemlerin ardından durağanlık ve gevşeme dönemleri yaşamış, daha sonra yeni projelerle, yeni kurucu antlaşma tadilatlarıyla hep ileriye doğru gidebilmiştir. Bunları bilmek, AB'nin bu defa da alışılagelmiş bir durgunluk ve içe kapanma dönemi yaşadığına bizleri inandırabilir mi?
Avrupa ideali, sadece bir ekonomik ve parasal birlik işleyişine indirgenirse, aslında olacağı da budur. Ekonomik ve Parasal Birlik iyi çalıştığı sürece kimsenin pek sesi çıkmaz, bu sistem aksadığı zaman da, bütün sırlar dökülür ve son derece popülist, tepkisel tavırlar ortaya çıkabilir. AB sistemi, böylesi sorunların ve zor dönemlerin üstesinden gelebilecek potansiyele ve altyapıya sahiptir. Ne var ki, dayanışma ilkesinin yerine yabancı düşmanlığını ikame etmeye çalışırsanız, ufkunuz bir sonraki seçim ve aşırı sağ partilerin toplayacakları oylar olursa, o zaman AB bütünleşmesinin faziletli ilkelerine tutunacak haliniz de kalmayabilir. Bütün bunlar Türkiye'nin üyelik yolunu iyice tıkayabilir mi? Kısa vadede evet, ancak orta vadede, AB'nin problemlerinin Türkiye ile hiçbir ilgisi olmadığı, hatta gelişen, büyüyen ve zenginleşen bir Türkiye'nin sorun değil, çözüm olduğunu gösterebilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA