Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Almanya ne zaman lider olacak?

AB ekonomisi, 2008 krizinden bu yana gerçek anlamda toparlanamadı.
Ne ekonomiler büyüyebiliyor, ne de kalıcı işsizlikte azalma var. Bunun yanı sıra, 1990'lı yılların büyük hedefi Ekonomik ve Parasal Birlik, AB ülkelerinin ayaklarında bir pranga oluşturmaya başladı. Bütçe açıklarını Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla'nın (GSYİH) yüzde üçü ile sınırlayan Bütçe ve İstikrar Paktı, AB'nin önde gelen ekonomilerinin devlet eliyle yatırımları artırmasını engelliyor.
Avrupa Komisyonu, 2009'da kabul edilen Lizbon antlaşması ve daha sonra getirilen düzenlemeler sonrasında, üye devletlerin bütçelerini ulusal meclisler kabul etmeden önce inceleme ve görüş bildirme yetkisine sahip bulunuyor.
Bu yetkisini nasıl ve nereye kadar kullanabilir belli değil. Komisyon Başkanlığına, Almanya'nın büyük baskısı sonucu, muhafazakâr parti temsilcilerinin dahi fazla muhafazakâr bulduğu Jean-Claude Juncker atandı.
Almanya, uzun süredir Şansölye Merkel ve Maliye Bakanı Schaeuble'nin ağzından, "kemer sıkma" politikalarıyla AB'nin önde gelen ekonomilerinin uzun vadede hem istikrar hem de istihdam yaratacağını savundu.
Hâlâ da savunmayı sürdürüyor. Ancak, Yunanistan ve Portekiz, zaten olabilecek en kötü noktaya çoktan geldiler. Uzun vadeli beklentileri karşılayacak güçleri bulunmuyor.
Güney Kıbrıs onlara katıldı. İrlanda benzer bir durumda, ancak toparlanmayı bir ölçüde başardı. Asıl sorun, İspanya, İtalya ve Fransa gibi AB'nin çok önemli üç ekonomisinin de bu bütçe açığı vermeden büyüme sağlama politikasına ayak uyduramamasından kaynaklanıyor. Hem Fransa, hem İtalya, Başbakanları Manuel Valls ve Matteo Renzi aracılığıyla, büyümeyi engelleyen bu istikrar paktının hiç değilse bir süre askıya alınmasını istediler. Şansölye Merkel, her zamanki katılığıyla buna karşı çıkarken, federal Alman ekonomisinin büyüme hedefleri de yeni bir değerlendirmeden geçti ve çok daha düşük çıkacakları kesinleşti.
Der Spiegel'de yazan Wolfgang Münchau, önemli bir saptama yaptı.
İtalya Başbakanı'nın görüşü de bu yönde: Eğer bütçe kısıtlamaları yüzünden gerileyen GSYİH, borçlanma yüzünden yaşanacak kayıpların da ötesinde bir duraklama yaratıyorsa, o zaman bütçe açığını daraltmanın bir faydası kalmıyor.
Bu çok önemli saptama, bir Para Birliği'nde dahi, büyüme sağlamak için tek ve yanılmaz bir reçete olmadığını ortaya koyuyor. Alman Maliye Bakanı Schaeuble, Şansölye Merkel'den bile daha Ortodoks bir bütçe politikası izleme taraftarı, ancak 1969'dan beri ilk kez Almanya'da "denk bütçe" oluşturma hedefine ulaşacak gibi gözükmüyor.
Bir diğer taraftan, Rusya'ya uygulanan ambargo da, Almanya'nın dış ticaretini büyük ölçüde etkiledi ve büyümede gerilemenin önemli nedenlerinden biri oldu. Alman sınai üretimi, geçtiğimiz ay yüzde dört azaldı. 2009'dan bu yana böylesi bir gerileme yaşanmamıştı.
Bunu aşmak için, Vladimir Putin ile baş başa görüşmek şu ana kadar Şansölye Merkel'in bulduğu yegâne çözüm oldu.
Eğer Almanya, AB'nin "büyüme motoru" olmayı ve istihdam yaratmayı sürdürmek istiyorsa, ciddi biçimde liderlik rolüne soyunmak ve siyasi tavrını ona göre belirlemek zorunda. Yoksa AB ekonomisi de, Japonya'nın yirmi yıldır içinden çıkamadığı tür bir "deflasyonist" sürece girmeye aday gözüküyor. Türkiye'nin diplomatik konuşmalarını dinlemek yerine, Almanya'nın bir "büyük ülke" politikasına nasıl sahip olabileceği düşünülse, muhtemelen çok daha akıllıca bir iş yapılmış olacak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA