Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Öyle bir ekran ki...

Geçen hafta Öyle Bir Geçer Zaman ki'yi eleştirirken, o yıllarda gündüz saatlerinde televizyon yayını olmadığını, ekranda olsa olsa 'ayar saatinin' bulunduğunu yazmıştım.
Bu hafta ev halkı, gündüz vakti televizyonun düğmesine dokununca karşılarında o meşhur ayar saatini ve kulaklarımızdan silinmeyen o vınlama sesini buldular. Ama minik Osman pür dikkat ekrana bakmaya devam ediyordu. "Susun yaa, görmüyor musunuz, televizyon seyrediyorum burada" deyince hem güldüm, hem de yıllar öncesine döndüm.
1969 yılıydı... Babam müthiş bir sürpriz yapıp mahalledeki ilk televizyonu bizim eve getirivermişti. O zamanlar haftada birkaç gün, iki saatlik deneme yayını var. Ama minik Yüksel dinler mi? Tutturdum, "İlle de açın, seyredicem" diye...
Sızlanmalarıma dayanamayıp açtılar tabii... Karşımda milyonlarca kum tanesi ve karıncayı andıran parazitten başka bir şey yok. "Bakın..." dedim heyecanla, "Kızılderililer posta arabasını kovalıyorlar..." Ev sakinleri hayretle birbirlerine baktılar. Sonra onlar da gözlerini kısıp ekrana odaklandılar. Benimle birlikte kumlu ekranda posta arabası görmeyi umut ettiler.
Ama yoktu...
Görüntü, televizyona aşık bir çocuğun hayal gücünden ibaretti... Kimse o gün, kumlu karıncalardan ibaret görüntüye bakıp hayalindeki kovboy filmini ekrana düşüren 6 yaşındaki çocuğun, gün gelip ekmeğini televizyondan çıkaracağını bilmiyordu...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA