40 yaşıma kadar ilişkilerin şöyle çalıştığını düşünürdüm; önce yatak, sonra aşk, sonra evlilik... Ama 45 yaşımda bu stratejinin çalışmadığını nihayet öğrendim. Eskiden birlikte olmak istediğim bir erkek hakkında çok çabuk karar verirdim. Onun duygusal potansiyelinin benim istediğim düzeye bir gün ulaşacağını düşünürdüm. Geriye bakıyorum da, aşık olduğumda erkeklerin kendine değil, hayalimdeki potansiyellerine aşık olmuşum...
HAYAL KIRIKLIĞININ EN İYİ İLACI
Bu tip yanılgıyı, romantik hayatımın büyük bir bölümünde yaşadım. Çünkü öyle düşünmek 'gerçeklerden' çok daha heyecan vericiydi, gözalıcıydı. Problemlerimin bir anda çözüleceğini düşündüğüm, hayatımın amacına ulaştığım, nihayet ruh ikizimi bulduğumu düşündüğüm tecrübeler... Aynı filmlerdeki gibi... Yani evliliğin varılacak bir yer olduğunu ve o kişinin sizi mutlu etmesini beklemek... Beraber olduğumuz kişi, duygusal açıdan istediğimiz potansiyele ulaşamazsa kendimize hakaret gibi alıyoruz. Biraz mütecaviz bir düşünce değil mi? "Neden benim olmanı istediğim kişi değilsin?" Sanırım bunun için ilişkide taraflar bir süre sonra nefes alamadıklarını hissetmeye başlıyor. Hayal kırıklığına da en iyi ilaç, bir sonraki ilişki... Aynı şeyleri tekrarlayarak farklı sonuçlar beklemek...
TANIMADAN AŞIK OLUNMAZMIŞ
Ancak, yaşadığım hayal kırıklıkları beni hiçbir zaman umutsuz bir uca sürüklemedi. Katılaştırmadı. Neyi yanlış yaptığımı içimde bana fısıldayan ses gittikçe yükseldi. Beni insan doğasını ve ilişkilerin gerçeğini her yönüyle araştırmaya yönlendirdi. Bir uzman olduğumu söyleyemem ama kendim ve beraber olduğum kişi arasındaki dengeyi kurabilmemi sağlayacak, şimdiye kadar bilmediğim veya farketmediğim çok şey öğrendim. Oyunu başka kurallarla oynamayı...
Aradığım mükemmel bir insan değil, bana en uygun partner. Bu standartımı düşürmek değil... Olgunlaşmak ve daha gerçekci beklentiler kurabilmek demek.
Artık önemi olmayan şeyler için seçici değilim ama önemi olan şeyler için seçiciyim.
Onu tanımadan aşık olunamayacağını öğrendim. (Yani önce yatak, sonra aşk, sonra evlilik değil. Önce tanımak, anlamak, sonra aşk ve sevgi...)
Hayatımı aşk gibi tek dürtü üzerine kurarsam sonucun hüsran olacağını biliyorum.
"İkimiz de siyah üzüm seviyoruz, o halde anlaşıyoruz" dışında, hayata aynı mercekten bakabiliyor muyuz, birbirimizi anlayabiliyor muyuz ve güldürebiliyor muyuz; bunun önemini öğrendim...
Hepsinden önemlisi; hem kendimde, hem de onda yavaşça, ürkütmeden yaklaşmanın ne kadar büyük fark yarattığını gördüm... Bu yüzden artık beni doğru sebeplerle heyecanlandıran erkeği biliyorum.