Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ELVAN DEMİRKAN

Köşe yazmak kolay iş değil

Hele narsist ihtiyaçlarla yazıyorsanız... Kendine sürekli okuyucu bulmak endişesi, insanın ruhunu 'fark etmeden' tüketir, yazdıkça ruh sağlığınız bozulur...
Kariyerine yeni başlayan genç ve hırslı bir köşe yazarını ele alalım. İdeali en çok okunan yazarlardan biri olmaktır. Başarma hırsı yüksek olduğu için, enerjisi de sonsuzdur, tüm kapasitesini kullanır. Okurların tepkisi onun için önemlidir; ne kadar çok konuşulursa, o kadar iyi iş yaptığını düşünür. Beklentisi yüksek, sabrı düşüktür.
Bu durumda; otantik olmak ile beğenilme endişesi arasına mesafe koyamayabilir. Kim olduğu ve kim olması gerektiğine dair hissi arasındaki açık büyümeye başlar. Kendi üzerinde kurduğu baskı ile de zaman içinde ağır ve yorgun bir savaşçıya döner. İşte insan bu noktada, kazanmaya çalıştıklarının yanında kaybettiklerinin de farkına varıyordur.

ÖNÜNE GELENİ ÖVEMEZSİN
Sevgili Ayşe Özyılmazel, bir süre yazmaya ara vermeden önce şöyle demiş köşesinde: "Sıkıldım başkalarının hayatları, işleri, ilişkileri üzerine çene yormaktan. Aslına bakarsanız kimseleri üzesim yok artık! İstemeden de olsa üzüyorsun birilerini. Ne yapalım köşecilik dünyası böyle bir şey. İlle de eleştireceksin, dalga geçeceksin, saracaksın.
Diyelim haftada altı gün yazı yazıyorsan; altısında da çiçeklerden böceklerden bahsedip önüne geleni övemezsin. Kimse seni okumaz. Birilerinin söylediğinin tersini söyleceksin.
Farklı olman lazım yani."
Farklı olmak, gerçekten birilerinin söylediğinin tersini söylemek midir? Bunu zaten yazarların çoğu yapıyor, neresi farklı ki!
Bana göre farklı olmak; tecrübeni, duyarlılığını ve ruhundaki olgunluğu herkesten farklı bir şekilde ifade edebilmektir.
Bir yazarın yazma sebebi okunmak ise, o yazar nasıl 'otantik ve farklı' olabilir? Motivasyonun çok daha derinden gelmesi gerekmiyor mu?

OKUMAK İSTEDİĞİNİ YAZ!
Bir yanda insanların seçimleri, hataları ve bu hayattaki yolculukları... Diğer yanda medyanın onlar üstündeki çeşit çeşit yorumları...
Beni yanlış, abartılı, meyilli, önyargılı ve şirretçe yorumlar yapan yazarlar ilgilendirmiyor.
Ama toplumun endişelerini, arayışını, hırsını, değerlerini, insanlarla ve kendimizle ilişkilerimizi tarafsız bir şekilde algılayabilen, limitleri esnetebilen, insanlara görmek istemedikleri şeyleri gösterebilen, "Hiç böyle düşünmemiştim" dedirtebilen ve bunu da 'insanlığını' kaybetmeden, akıllıca, (yeri geldiğinde) espri ile yansıtabilen yazarları yalayıp, yutuyorum.
Bir yazar olarak da bir okuyucu olarak ne okumak istiyorsam, onu yazıyorum.
Sevilmek için değil; sevdiğim için yazıyorum. Yazının, yazarken beni doyurması önemli, yazdıktan sonra değil.
Yazmaktan sıkılmaya veya şikayet etmeye başladığımda ya da hak ettiğim takdiri görmediğimi düşündüğümde, her seferinde kendime şunu hatırlatıyorum:
"Yazar olmak istemem kimseyi bağlamaz. Kimse yazdığımı beğenmek zorunda değil. Benim asıl yapmak istediğim hayatı öğrenmek... Kendimle, herkesle ve her şeyle ilişkimi anlamaya çalışmak. Tüm bu tecrübeyi yazıya yansıtabilmekten de zevk alıyorum. Ruhum böyle besleniyor ve uzun vadede nefesim bu yüzden tükenmiyor. Aynı maraton koşar gibi..."

İNSANLIĞI KAYBETMEYELİM
Madem elimizde milyonlarca kişiye ulaşabileceğimiz bu kadar büyük bir platform var, o halde bu gücü 'insanlığımızı' kaybetmeden kullanmalıyız. Bana göre; ilginç olmak için insanlara sarmak ve 'herkesin zıttı' olmak gerekmiyor.
Ayşe köşesini yenilerken umarım bu unsurları da göz önüne alır. Çünkü ben onu abartarak eleştirdiği veya övdüğü zamanlar değil, kendini ve ruhunu en yalın haliyle ifade edebildiği zamanlarda okumayı seviyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA