Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AYŞE ÖZYILMAZEL

Bu çiftlik bizi bozar abi

Seren Serengil'in kılıklarına dadandım, Zeynep Özal'ı sorguladım, Hakan Ural beni görünce isyan çıkarttı, Ercan Akışık Seren'in köpeğine küfrü bastı, Harun Kolçak rambo oldu... Ünlüler Çiftliğinin suyu çıktı...

Baştan peşin peşin söyleyeyim nohutla kuru fasulyeyi ayırabilen bir kişiyim. Durumum vahim değil yani. Ancak bu satırları yazarken derinden sarsılmış haldeyim. Malumunuz birkaç haftadır Ünlüler Çiftliği rüzgarı esmekte. Kimine göre "Ne lüzum var şekerim?", kimine göre "Reklam bu reklam, balon yani", kimine göre "İyi iş", kimine göre düzmece, sıyırmış bu ünlü-ünsüzler... Benim cephede sıkı bir merak hakimdi. İki aşk, beş kavga, iki darbe, üç terk etme, bir kız kaçırma beklemedim değil. Baktım olan biten yok! Emindim, bu işte bir iş vardı. Bizim topraklarda iki ünlü değil aynı evi, aynı kulisi bile paylaşamaz. Hem ünlü kısmısına fazla doğa olayı alerji yapar. Hani sanki çiftliğin yanında otel var. Çekim saatleri bizimkiler kostümleri giyip oynuyorlar.

KONUŞMAK YASAK(TI)
Tam meraklarımın doruklarındayken bana Hereke yolları taştan! Elimizde magazinci bir kardeşimizin çiziktirdiği harita, fotoğrafçımız Korkut ve kaptan pilotumuz Mehmet çıktık yola. Vurduk T.E.M'e. Hereke sapağından girdik. Dee nereye? Şu abilere soralım "Dayıı, Yukarı Hereke nerde?". Dayı bön bön bakmakta "No Turkish" adamlar turistmiş yaa. Üç beş "Hereke nire?" üstü dağların arasında gitmekteyiz. Gitmekteyiz... Gitmekteyiz... Hala gitmekteyiz. Magazinci kardeşimiz sağ olsun müthiş tarif etmiş: Yukarı Hereke'ye girince üç kilometre kadar git, çitli yol var, tekerlek izlerini göreceksin (ba ba baaa), ineklerin yanından sağa dön!!! Abi bin tane çit, üç bin tane tekerlek izi var. İnek bölümünü yorumsuz bırakıyorum. Galiba yaklaşıyoruz çünkü iri yarı abiler yolu kesmişler, bizi arabadan indirdiler. Dağ başında telsiz, kulaklık, koruma olayı. Telsizle varlığımız çiftlik tarafına bildirildi. İzin çıktı, başka bir telsizli abinin eline teslim olduk. İnekler bir yanda, ahır öbür yanda. Yönetmen "Konuşmak yasak" buyurdu. Resim çekebiliriz, evi turlayabiliriz ama konuşmak yasak. E güzel! Olay mahalli mutfak-salon. Zeynep Özal- Harun Kolçak ikilisi bulaşık yıkamakta, Hakan Ural omuzlar düşük, gözler şiş ayılma çabalarında. Aa bedene kal geldi! Bu iş ciddi galiba. Kimse ünlü çiftçilerle konuşmuyor. Dışarıdan yardım falan da yok. Ekranda neyse o. Sefilliğin merkezindeyiz. Kameralara öyle alışmışlar ki, çıkınca bunalıma girerler mi acaba? Ev halkı yabancı maddeyi yani beni fark eder. Hakan beni görür görmez "Aaa naber?" demez mi! Yapım ekibi buz kesti. Taca kornere bakıyorum. O esnada Seren beyaz geceliğiyle odadan çıktı. O da "Aaa inanmıyorum" çekmez mi. Ekip tümden gerildi; Hakan "Konuşamayacak mıyız, böyle saçma şey olur mu abi?" tonunda isyan ederken. Seren "Üstümü değişeyim, kameralar siz çıkın Ayşe sen durabilirsin" oyunlarına yattı. Tabii eli kalem tutan ablalar yemedi.

BENİ GÖREN İSYANLARDA!
O anda çiftlik bozan konumuna düşeceğimi anladım. Çünkü hepsi konuşmak istiyordu. İki kelam etseler yetecekti. Kendimi asker ziyaretinde hissettim. Harun Kolçak ve Zeynep Özal öz geçmişimi araştırmaya çalışırken, Seren içinde ne varsa anlatmaya başladı. Tabii soru soramıyorum ya mimikler sağ olsun. Derken yönetmen Hakan ve Seren'in isyanına dayanamadı "Sadece beşer dakika" dedi. Ohh ya... Bu arada kameralar tepemizde baki. Önce Hakan Ural. Kendisi her ne kadar "Ben, burada ben oldum" sloganında ısrar etse de, bir pes etmişlik, elini eteğini çekmişlik, koyverdim gitsinlik durumu sezinledim. Şu sözleri beni pek etkiledi "Ben yalnız yaşarım, hep ailemden uzak kaldım. Burada aynı masada yemek yemek bile benim için çok önemli". Hakan'ı bıraktım, Harun Kolçak'a kaynadım. Kafasına Rambo misali kırmızı bandana takmış. "Abi biz milletçe meraktayız makrobiyotik beslenme ne iş?". "Makrobiyotik beslenme sebze ve meyveleri mevsimine göre tüketmek, sütten süt ürünlerinden uzak durmak...", "Ollldu abi, bize ekstra large yanii". Harun'un kankası Zeynep Özal. "Zeynep ve Seren'i eleyemem" diyor. O esnada lafa Seren girdi. Seren ilk defa bir erkekten feyz almış. Harun Kolçak ısrarla eski vejetaryen halinden kurtulduğunu vurguladı. "E nasıl oldu, aniden bir sabah mı?" " Yok ya ani kararlar alıp uygulayabilecek biri değilim" deyince kameraman gülmekten dağıldı. Peki Cumhurbaşkanı kızı Zeynep Özal'ın burada ne işi vardı? "Burası benim için bir oyun. Aslına bakarsan bir haftada elenirim diye kabul etmiştim. Hem tabiatla olurum hem telefonlardan uzak, kafayı dinlerim", "O zaman tatil köyüne gitseydiniz; burada dört bir yan kamera", "Olsun, başka yerde bu kadar izole olamazdım" Cevap kesmedi ama ısrar etmiyorum. Çiftliğe gelmeden sadece çocuklarına haber vermiş. Çocukları çok desteklemişler. "Babam yaşasaydı o da beni çok desteklerdi çünkü bu bir oyun babam da oyunu kazanmamı isterdi. Ama beni artık elesinler çünkü çocuklarımı çok çok özledim".

SEREN GİTTİ TINY KÜFÜRÜ YEDİ!
Ercan Akışık yemiyor içmiyor espri patlatıyor. "Seren başımıza ağa geldi, ağamızı belledi. Hiç demokratik değil, cibinlik yaptırdı saltanat kurdu". "Yunus'un ayrılığı çok koydu şurada çeşme yaptırdık adına Yunus Çeşmesi koyduk. "Sanki burada doğdum, burada öleceğim" diyor. Laf Seda Üren'den açılınca herkes Fransız. Sadece Seren Serengil "Seda'nın her dediğini biliyorum. Şimdi susuyorum, her şeyi avukatlarıma bıraktım" dedi. Seren beni şaşırttı. Önce odasına daldım. Amanıın mağaza gibi, yok yok. Biraz abarttığının farkında, zaten çoğunu giymiyormuş. "Tüm takıntılarımdan kurtuldum, bak takma kirpiğim bile yok, sadece protez tırnaklarım var". Bu arada Seren'in köpeği Tiny, havlıyor ya hep, gözlerimle gördüm, Ercan Akışık kameralar ve Seren yokken bastı küfürü! E haksız da sayılmaz hani, kafamızı davul etti davul... Sonra ağamızın sedirine çömdük, yanımda getirdiğim kabak çekirdeği... Sedirde Zeynep Özal'ın kitabı ve mektupları vardı. Annesi Nevin Teoman on gün önce merdivenlerden düşmüş yoğun bakımda yatmış. Ve hastaneden Seren'e yazmış. Mektuba göz ucuyla bakabildim çok ilginçti. "Düşmanlarımıza prim verme!!!" cümlesi için siz ne dersiniz?

SONUÇ: HEPSİ GERÇEK! SONUÇ: HEPSİ GERÇEK!
Genel izlenimim şudur; çiftlik hayatı bizi bozar! Televizyonda izlediklerimiz olduğu gibi gerçek. Bu beşli tam kaynaşmış. Bundan sonra ne kavga patlar, ne aşk meşk çıkar, ne kaçan olur, ne başka şey. Bunlar ağlar sızlar birbirlerini uğurlarlar. Hepsi vaziyete fena halde alışmış, akışına bırakmış takılıyor. En büyük planları çıkınca hep beraber Afyon'a gitmek ve bol sucuk, kaymak yemek, süt- çamur banyosu yapmak ve hamama girmek! Ve hepsi onları nasıl bir atmosferin bekleyeceğini merak ediyor. Toplu hatıra resmi arkası, ben yoluma onlar çiftliklerine. Velhasıl hâlâ şu sorunun cevabından tatmin olmuş değilim "İnsan kendine bunu neden yapar ki?"

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA