Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AYŞE ÖZYILMAZEL

Arkamda zeytin ağaçları yanımda yar, dur bekle sonbahar!

Kadırga Koyu'nda yüzmek, Assos sahilinde akşamüstü yürüyüşü, Cunda'nın sabah simidi ve nefis kahvesi... Ahh ah! Sonunda ben de yapmıştım. Bütün yaz İstanbul'u tavaf ettikten sonra üç güncük kaçmıştım oralara... Hem de daha geçen hafta. Nasıl da sürprizdi, nasıl da ani. 2004 Temmuz- Ağustos'u boyunca bana ızdıraplardan ızdırap beğendirmişti. Tam tutacakken kaçıp gitmişti Ege'sine... Bana da peşinden kös kös bakmak düşmüştü... Ne yalan söyleyeyim, çok kıskanmıştım Yeşilyurt'unu, Kaz Dağı'nı. Susuz boğasım vardı zeytin ağaçlarını. Hatta iki ay zeytin, zeytinyağı, zeytin ezmesi, kısaca zeytinsel ne varsa yiyesim gelmedi. Atina Olimpiyatları'na kayıtsız kalmamın da nedeni budur. Daa umurunda değildi hani. "Gel, gitme" dedikçe daha da kaldı. İnadına, inadına... Ah ne acılar çektim bilseniz. Çünkü karşımdaki bir hatun değil ki tüm kozları dökülelim, mücadele edelim. Elin kolun bağlanması budur. Yani ne vardı şu Kaz Dağı'nda... Üstelik İstanbul'da ben dururken yani. Neyse gün oldu devran döndü Eylül'de "Hadi beraber kaçalım" dedi. "Ama asıl amaç yol yapmak". Sabaha karşı üç suları çıktık yola. Üç, yolculuğa başlamak için en uygun saatmiş, hatta sabah kahvaltımızı Yeşilyurt'ta edebilirmişiz. Vay vay vay... Seyahat havasına Topçular'da inip, Yalova'dan çıkmadan giremem. Çocukluk yadigarı. Hele bir Yalova'yı devirelim, ne ettiğimizi bilelim şekli. Hava pek de serin, hatta soğuk. Yahu şu araba camı ve buğu hadisesini çözen var mı? Ben sürücü adayı bir kişi olarak yıllardır şoförlerin buğu kanırmalarını hayretle gözlemlemekteyim ve donmaktayım. Cam buğu yaptı diye açarlar soğuk havayı, dışarısı zaten üç derece, tit tir titrersin. E 'koyver gitsin' diyemezsin, cahilsin başka seçenek öneremezsin. Biz sağ koltuk kuşlarının çilesidir yanii... Tıngır mıngır, Susurluk'ta tost molası vererek, bol bol müzik dinleyip, boş konuşarak Yeşilyurt'a vardık. İlk tatilin heyecanını hiç saymıyorum. Kalbim küt küt hani. Önüm, arkam, sağım, solum yemyeşil. Hava bize kıyak geçmiş sıcacık, güneşli. Dediklerine göre deniz bütün yaz hiç bu kadar durgun ve güzel olmamış. Yahu burada bomba mı patlamış. Kimsecikler yok! Yani bana gereken herkes burada da... Hemen Kadırga'ya koştuk. Ben denize deniz demem buz gibi olmayınca. Şöyle donacaksın, dudakların moraracak, artık hissizlik noktasına varacaksın. Üfff süper. Tam belime doladığım peştamalimi çıkarttım kii "Ayşeee! Bu bikinin yarısı nerde?" "Bilmem nerde?". Soruya soruyla cevap verip karşındakini şaşırtma taktiği. Yok tutmadı, hala bakınmakta. "Hayatım bikini aşkım, üçgen aşkım, moda yanii". Neyse daldık suya. Ohh yaa. Nasıl da özlemişim... Havası, sakinliği, zeytin ağaçları (!), zeytinleri leziz yemekleriyle Yeşilyurt süperdi. Haa bana tercih edilir miydi? Tövbe de, asla!! Ertesi gün Assos. Orası da bomboş. Nereye gitsek tek masa biziz. Akşamüstü, iskelede bir balık lokantasına kurulduk. Tatil dediğin Hıncal Uluç'un Alaçatı seferinden iyi olmasın, güzel yemek yemektir! Canın ne isterse tıkınacan, ne zaman isterse uyuyacan... Bira, patates ve kalamar. Ama ille de ucundan deniz börülcesi... Hadi yine yazmaya kaptırdım özet geçeyim bari. Üçüncü gün Cunda Adası'ndaydık. Muhteşemdi. Ağaçlardan incir ve kozalak topladım. Yani ilk kez yaptım. Görmemiş incir toplamış hesabı! Meşhur Nesos'da yemek yedik. Hani Ege'nin en iyi on balık restoranından biri seçilen Nesos. Daa... Benim keyfim başkaydı! Sabah 7'de uyandım. Adada çıt yok. Sahildeki taş kahveye çöktüm, en köpüklüsünden kahveyi patlattım. Yanımda adalı bir amca. "Yengen torbayı elime tutuşturdu pazara yolladı" dedi. Uyur gezer halimi görünce "Haa siz de şehirden değil mi, buranın havasıyla ora bir mi yavrum?", "Yaaa!". O sırada baktım en kavrulmuş tenlisinden simitçi çocuk. "Şekerli mi şekersiz mi abla" dedi. Ana bu kahve mi ya, simit işte. "İkisinden de tabii". Simitleri alıp benden buralara kaçanı uyandırmaya gittim. Hem onsuz simidin ne tadı olacaktı ki... Ya öyle işte, şimdi İstanbul'dayım. İşteyim. Bir sıcak bir sıcak, iki hafta önce donduk diye yazarken, şimdi yanıyoruuuz. Yere yağmur düşene dek; tüm yaz giymedik ne varsa giyeceğim, gidilmedik yerlere gideceğim, bahçede yer yoksa içeride oturmayacağım, sevgilime sarılıp Beyoğlu'nda dolanacağım. Ve bir dahaki yaza kadar hep üç günlük kaçamağımı düşüneceğim. Yaa hadi bi daha, bi daha!..

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA