Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NAZLI ILICAK

Geçmiş zaman olur ki...

Türkiye'de, yargıya, zaten güven yok. Pek çok tartışmalı karar söz konusu. Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) bazı bağımsızlara uyguladığı veto, ister istemez aklıma, Anayasa Mahkemesi'nin Tayyip Erdoğan'a karşı tavrını getirdi. Şimdi unutuldu ama bence, o karar, adaletsizliğin çarpıcı bir hikâyesidir.
3 Eylül 1999'da, 4454 sayılı bazı suçların ertelenmesine dair yasa çıkarıldı. Ecevit hükümeti iktidardaydı.
Erteleme yasası, kısmen de af mahiyetini taşıyordu ve Rahşan Ecevit'in teşvikiyle gündeme geldiği için adına "Rahşan Affı" denilmişti.
Çıkarılan kanunda sıralanan çok sayıda maddeden hüküm giyenlerin cezası erteleniyordu. Türk Ceza Kanunu'nun 312. maddesine göre mahkûm olanlar da kanun kapsamındaydı.
Ama Tayyip Erdoğan yararlanmasın diye, sadece basın suçlarının bu düzenlemeden etkilenmesi, mitingde yapılan konuşmaların ise, kapsam dışı bırakılması öngörülmüştü. Mitingde sarf edilen sözler de, af kapsamına alınsa, Erdoğan'a siyaset yolu açılmış olacaktı.

Demek ilk haksızlık TBMM'de gerçekleşti.
Ortada bariz bir eşitsizlik mevcuttu:
Basın yoluyla TCK'nın 312'nci maddesini ihlâl edenler ile söz ve beyanları dolayısıyla aynı suçu işleyenler farklı bir muameleye tâbi tutulmuştu.
Anayasa Mahkemesi, eşitsizliğin altını çizerek, affı (ertelemeyi), sözlü beyanlara da teşmil etti. Bunun üzerine TBMM, 22 Ağustos 2000'de 4616 sayılı yasayı çıkarttı.
Basın suçlarındaki ertelemeyi, panel ve mitinglerde yapılan konuşmalara da tanıdı.
Meclis'in yaptığı haksızlığı Anayasa Mahkemesi düzeltmişti ama aynı mahkeme, bir başka haksızlığa imza attı: Hem Hasan Celâl Güzel, hem de Tayyip Erdoğan, beyanlarından dolayı, 312. maddeden mahkûm olmuştu.
Anayasa Mahkemesi, Hasan Celâl Güzel'in mahkûmiyetini, 3 Eylül 1999'dan, yani 4454 sayılı yasanın kabulünden sonra çektiğine işaret ederek, onun, ertelemeden yararlandığını kabul etti. Ertelemeden yararlanmak demek, siyaseten hak kaybına uğramamak (milletvekili seçilmek) anlamına geliyordu.
Erdoğan ise, cezasını, 3 Eylül 1999'dan önce çekmiş, 24 Temmuz 1999'da, -Meclis, Rahşan affını çıkarmadan- tahliye olmuştu. Bu yüzden, Anayasa Mahkemesi, "Erdoğan siyasi yasaklıdır" dedi. Özetle: 312'den mahkûm iki kişi vardı. Biri, cezasını Rahşan affından önce, diğeri sonra çekmişti. İkisi de hapishanede yatıp, süreleri dolunca dışarıya çıkmıştı. Anayasa Mahkemesi, Hasan Celâl Güzel'e siyaset yolunu açarken, cezasını önceden çeken Tayyip Erdoğan'a siyaset yasağı uyguladı.
Böyle mantık dışı bir sonuca, ancak Anayasa Mahkemesi'nin zorlamasıyla varılabilirdi. Yasalar ve hukuki yorumlar eğildi, büküldü, Erdoğan parlamento dışında tutuldu. Seçimlere katılamadığı gibi, AK Parti'nin Genel Başkanı olamayacağına dair karar da verildi. AK Parti, seçimleri kazandı; iktidar oldu. CHP, mağduriyetin uzamasının ters tepeceğini de gördüğü için, anayasa değişikliği konusunda AK Parti'ye destek verdi. Milletvekili yeterliliğini düzenleyen anayasa maddesinden, "ideolojik eylemleri kışkırtanların" siyasi yasak kapsamında olduğu hususu çıkarıldı.
Sadece, "terör eylemlerini teşvik edenlerin milletvekili olamayacağı" cümlesi muhafaza edildi.
Milletvekili Seçimi Kanunu ile Siyasi Partiler Kanunu da, anayasa değişikliğine uyum sağlayacak şekilde değiştirildi.
Erdoğan, Siirt'te yapılan ara seçim sonucu parlamentoya girdi.
O günkü haksızlıklara AK Parti'yi destekleyenler haricinde, inanın kimse karşı koymadı. Bakın arşivlere, bu dediğimin doğru olduğunu göreceksiniz.
Bugün ise, taraftar olsun, ya da olmasın, büyük çoğunluk BDP'nin yanında.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA