Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NAZLI ILICAK

CHP ve eski defterler

Arşivler açılsın, tartışması sırasında Kemal Kılıçdaroğlu "Yetmez" dedi ve Nâzım Hikmet ile Sabahattin Ali'nin arşivlerinin de açılmasını istedi.
Star'dan Ahmet Kekeç, bu konuda çok güzel bir yazı kaleme almış ve adı geçen iki aydının CHP döneminin kurbanları olduğunu hatırlatmış. Buradan yola çıkarak, ben de bir katkı sağlamak isterim. Nâzım Hikmet, 1938'de, 28 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Onun "işbirlikçisi" sayılan, -gene solun önem verdiği yazarlardan- Kemal Tahir de, aynı tarihte, yani CHP iktidarı döneminde hapse girdi. Her ikisi de, Demokrat Parti'nin çıkardığı af sayesinde cezaevinden kurtuldu.
Sabahattin Ali, 1948'de, hayatının tehdit altında olduğunu düşündüğü için Bulgaristan'a kaçmak isterken, şaibeli bir şekilde öldürüldü. Dilerseniz, Zekeriya Sertel'in defterini de açalım. Sertel'in sahibi olduğu Tan gazetesi, muhalefeti tutan, etkili bir yayın organıydı. Sertel, Demokrat Parti hareketine de destek veriyordu. Tan matbaası, 1945'te CHP'li gençler tarafından basıldı; tahrip edildi. Zekeriya Sertel, ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

***
Bülent Arınç da, İstiklâl Mahkemesi arşivlerinin açılmasını istemiş. 3 Ali'ler (Kel Ali, Kılıç Ali, Necip Ali) Divanı'nın karakuşi hükümleri etrafa saçıldığında, bilgileri sadece resmi tarihte yazılanla sınırlı olanların nasıl bir travma geçireceğini tahmin etmek zor değil.
Cumhuriyetin ilanından sonra teşkil olunun İstiklâl Mahkemeleri'nin çalışmalarına ait dosyalar, Meclis arşivinde bulunmaktadır. Açıldığı takdirde, o dosyalardan da birçok hüzünlü hikâye çıkacaktır.
Meselâ İskilipli Atıf Efendi'nin hikâyesi... İskilipli Atıf Hoca, "Frenk Mukallitliği ve Şapka" isimli bir kitap yazmış, bu kitap, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü'nün izniyle yayınlanmıştı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına şapkayı zorunlu kılan kanun, bu kitaptan sonra çıkmasına rağmen, İstiklâl Mahkemesi, onu yargılamış ve idam cezasına çarptırmıştı. İdam cezası, 1924 Anayasası'nın 26. maddesine aykırı olarak, sadece Kolordu komutanlıklarınca tasdik edilerek infaz edildi. Oysa anayasanın 26. maddesinde, açıkça, onay yetkisinin TBMM'ye ait olduğu yazıyordu.
Birçok gazeteci de İstiklâl Mahkemeleri'nde yargılandı. Bunlardan birisi Hüseyin Cahit Yalçın'dı. Şeyh Sait ayaklanmasından sonra çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu, muhalif basını da susturma imkânı yaratmıştı. Çok sayıda yayın organı kapatıldı. Bunun üzerine, Tanin gazetesinin sahibi Hüseyin Cahit, bundan böyle siyasi yazılar yerine hatıra, ilmi makale, hikâyeler yazacağını duyurdu. İstiklâl Mahkemesi'nde, ona, "Yazılarını durdurman protesto niteliğini taşıyor" denilerek, bu davranışının hesabı soruldu ve yazmaması aleyhte delil olarak görüldü. Yalçın, Çorum'da ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. (İnönü döneminde, görüldüğü gibi, sadece yazmak değil, yazmamak da suç teşkil ediyordu!)
İstiklâl Mahkemesi önünde hesap veren bir başka gazeteci de Ahmet Emin Yalman'dı. Suçu, muhalif Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı, gazetesi Vatan'da savunmaktı. Vatan, 1925'te kapatıldı; Ahmet Emin Yalman da, uzun yıllar gazeteciliği bırakarak, hayatını, bazı yabancı firmaların temsilciliğini yaparak kazandı. Yazı hayatına 1935'te dönebildi.
Elbette sorumluluğu tek başına CHP'ye yüklemek mümkün değil. Tek parti döneminde CHP, zaten devlet demekti. Ama, Kemal Kılıçdaroğlu, Nâzım Hikmet ile Sabahattin Ali'nin hesabını sorunca, ister istemez eski defterleri karıştırmak zorunda kaldım.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA