Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ŞELALE KADAK

Bugünün yöneticisi şanslı çünkü önünü görebiliyor

Türkiye'nin sıkıntısı teknoloji yaratamaması! Takipçilik yeterli değil, işin kaymağını, yaratıcı fikri olanlar yiyor. Elimizde tek bir silah var o da eğitim!

* İki aylık şirketiniz hangi şirketlerin röntgenini çekmeye başladı peki? Henüz çok yeniyiz. Şu anda Dedeman Otelleri ve Ekol diye bir lojistik şirketine proje yapmaya başladık.

* Dedeman'a ne vaad ediyorsunuz? Marka olarak daha mı ileride olmaları gerekiyordu örneğin? Dedeman'ın kendi bir takım teşhisi vardı zaten. Şöyle bir zorluk yaşamış Dedeman. Esasında zincir anlayışıyla Türkiye'de çalışan, 12'si içeride, 2'si dışarıda 14 oteli olan bir grup. Otelcilik konusunda kendilerine has bir knowhow belirlemişler ve bundan sonra franchise sistemiyle büyüme planlıyorlar. İşte Dedeman'a da buna uygun bir yönetim tarzı, yapılanma, bir finansman modeli geliştirmek lazım. Kasinoların kapandığı dönemde nakit akışı bakımından sıkıntı yaşamışlar. O sıkıntı 2001 kriziyle daha pekişmiş ve kafalarındaki atılım modeli sekteye uğramış. Bir yönetim değişikliği yapmak lazım. İşte biz de hadiseye bu noktada girdik. Büyümek isteyen, güçlü bir geçmişi olan bir firma. Biz şimdi bu şirketi istediği raya sokmaya çalışıyoruz.

* Koç şirketlerinin de böyle sisteme ihtiyacı var mı? Onlara da bir proje sundunuz mı? Koç Grubu'nun birkaç amiral gemisi var. Dolayısıyla kendi içinde insan kaynağı ve organizasyon olarak bu konuları yönetecek insanları çok. Ancak Koç Topluluğu'nun çok önemli bir de yan sanayi şirketleri var. Bu bir entegre sistem. Ana şirket istediği kadar mükemmel olsun, etraftakilerin böyle bir sisteme ihtiyacı var. Ben böyle bir öneride bulundum ama iki ay hayata geçmesi için kısa bir süre.

* Arçelik'i nasıl buluyorsunuz? Yıllar önce belirlediğiniz stratejik hedeflere ulaşıldı mı? Belki hatırlayacaksınız, 2005 yılı için 3 milyar dolar ciroydu hedefimiz. Galiba onu 3 milyar euro olarak belki daha fazlasını yapacaklar. Dışa yayılım, minimum yüzde 40 ihracat demiştik. Onu da yakaladılar. 1994'teki vizyondu. Aşağı yukarı on yıl içinde bu hedefler yakalandı. Arçelik esasında çok iyi bir altyapı kurdu. Aynı batıdaki gibi şirket yönetimi değişse de artık gidiyor. Alınan önemli kararları hatırlayın. Biz kendi teknolojimizi kullanacağız dedik ve biten hiçbir lisans anlaşmasını yenilemedik. Ar- Ge'yi güçlendirdik. Ürün geliştirmeyi merkezden fabrikalara yaydık ve önemli bir potansiyel çıktı. Arçelik bir sürü patent almaya başladı. Ondan sonra LG ile işbirliği yaptık. Onlara ürün verdik.

* Sizlerin yöneticilik yaptığı son on yıllık dönem, Türkiye'nin de büyük krizlerden geçtiği dönemdi. Şimdinin genç yöneticileri daha şanslı galiba... Hele enflasyonun düştüğü bir ortamda iş yönetmek, ne zaman ne olacağını bilmediğiniz bir ortama göre çok daha iyi. Önünüzdeki 12 ayı bilmek ne büyük bir lüks düşünsenize. Biz pek bilemedik. 1997'den bu tarafa bakın, hiçbir yıl yok ki düzgün geçsin. 2003'te biraz toparlandı. Ama esasında tam toparlanma 2004. Ondan öncesine gidin, 1980 devalüasyonu, 1985'e kadar olan dönem. 1996'daki Gümrük Birliği hadisesi...

* Kriz düşünmekten şirketin büyüme stratejisi düşünülmüyordu herhalde? İnsanların problemleri vardı. İnsan kaynakları çok daha önemli sorundu. Motive edemiyorduk ki. Herkesin kendi iç sorunu vardı. Bu çok önemli. İşin başına oturduğu zaman bir insanın kafasının boş olması ve işini severek yapması lazım. Zaman zaman sendikal problemler de yaşandı. Tabii şimdi çok kolay. Yok böyle sorunlar. Anlamak da zor zaten. Bugün yeni nesile Türkiye'nin birinci dünya savaşından sonraki dönemi, cumhuriyetin ilk yıllarını anlatsanız, Atatürk'ün nutkunu da okutsanız anlayabilir mi? Uçar gider. O atmosferi yaşamak lazım.

* Türkiye'nin gelişmiş ülke olması için çözmesi gereken sorun sizce ne? Türkiye'nin şöyle bir sıkıntısı var. Teknoloji yaratmakta sıkıntı var. Takipçilik yeterli değil. İşin kaymağını alanlar, yaratıcı fikri olanlar. İkincisi bilgi teknolojilerinin bizde hala önemi kavranmış ve yaygınlaştırılmış değil. Çok daha küçük yaşta çocukları bilgi teknolojisiyle haşır neşir etmek gerek. Bir de mevcut üretim gücüne bakınca, çok dışa bağımlı olduğunu görüyorsunuz. Yani ürettikçe ithalat artıyor. Aradaki uçurum kapanmıyor. Bunu başka faaliyetlerden kapatmak lazım. Turizm, inşaat ya da diğerleriyle. Ama bunlar da çok kesin olmuyor. Bir tabii afet oluyor, turizm bıçak gibi kesiliyor. Ülke sürekli borç alarak hadiseyi götüremez. Öbür taraftan her yıl piyasaya çıkan iş gücü bu yetkinliklerde yani teknoloji yaratacak yetkinlikte yetişmiyor.

* Nedir çözümü? Bir silah var elimizde. O da eğitim. Bu gençlere iyi eğitim vermek gerekiyor ki yaratıcı olsunlar. Çünkü kimse size elini uzatmıyor. Felaket olunca belki ite kaka biraz yardım geliyor o kadar. Bizim kendi kendimizi gelişmiş ülkeler seviyesine çıkartmamız için eğitime çok önem vermemiz gerekiyor. Tarihe bakın, hangi geri kalmış ülke, insanları yetiştirmiş de, teknoloji üreterek gelişmiş ülke olmuş. Yüz seneye bakınca Japonya'yı, son 50 yıla bakınca Kore'yi görüyoruz işte. Bu iş böyle. Bizim kabiliyetimiz yok diyemeyiz. Yanlış olur. Planlı programlı gitmemiz gerekiyor sadece. Zincirleri tam kırabilmek için insan gücü yetiştirmek ve iş sahası açmak lazım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA