İstanbul dün gerçekten olağanüstü güzellikte ve mükemmellikte bir organizasyona imza attı. Ben ve benim gibi müthiş kalabalık olacağını düşünerek evden sabahın erken saatlerinde çıkanlar trafikte daha şanslıydık. Çabucak varacağımız noktaya ulaştık. Daha iyi yerden izlenebilecek diye "gold" bilet alanlar yönlendirmeler yüzünden neredeyse yarış kaçıyordu. Ama gold biletlere göre iki kat daha ucuz olan "silver" ve "bronz" "bronz" bilete sahip olanlar otomobillerini parka bırakıp servis otobüslerine binerek daha eziyetsiz tribünlere ulaştı.
Toyota'nın davetlisi olarak Panasonic, Toyota, Racing Paddock Club'ta (VIP localar) bu muhteşem yarışı seyretme imkanı bulan bir gazeteci olarak şanslı olduğumu söyleyebilirim. Avusturya'da yaşayan Türk işadamı Atilla Doğudan'ın beş yıldızlı ikram hizmeti yaptığı localarda kimle karşılaştıysam herkes hem ikramın hem de organizasyonun muhteşemliğinden söz ediyordu.
Benim için İstanbul'daki bu ilk Formula 1 yarışının ise ayrı bir önemi oldu. Toyota locasında herkes kimin birinci olacağına ilişkin tahminlerde bulundu. Bizim oturduğumuz masada Akbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Akın Kozanoğlu ve eşi Zafer Kozanoğlu ile gazeteci arkadaşlarım vardı. Bir ara ben ve Akın bey başbaşa verdik bankacılığın önsezilerini ve gazeteciliğin duyarlılığını birleştirdik. Ama sonunda herkes kendi tahminini yaptı ve Raikkonen, Alonso ve Montoya tahminim tuttu! Üstüne üstlük Toyota pilotu Trulli'nin de altıncılığını tahmin edince birincilik ödülü benim oldu.
Özetle sadece İstanbul'u değil dünyanın da önde gelen Formula 1 tutkunlarını İstanbul Park'a toplayan Türkiye Grand Prix'i benim için oldukça heyecanlı geçti.
Son bir nokta da kusursuz pistle ilgili. Pistin mimarı Hermann Tilke kendisiyle ne kadar övünse azdır. Formula 1 tutkunlarından öğreniyorum ki gerçekten de iyi pilotla kötü pilotun farkını ortaya çıkaracak niteliklere sahip olan pisti yere göğe sığdıramadılar. Eksiklikler yok muydu? Tabii ki vardı ama bu kadar kısa sürede yapılanı herkes alkışladı.