Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

DP niçin CHP'lileşti?

Adı sanı artık ne duyulan ne de bilinen Demokrat Parti'de bir yetkili "Hüsamettin Cindoruk CHP'ye geçsin" demiş. Sözlerinin doğruluğunu kanıtlamak için de Süheyl Batum'un CHP'ye yönelişini hatırlatmış. Bu iddia sadece gündelik politika içinde sıradan ve basit ve iddiayı değil, üstünde ciddi olarak düşünülmesi gereken sosyolojik bir gerçeği saptıyor. Saptamakla kalmıyor. CHP'nin niçin AK Parti karşısında başarısız olduğunu açıklamak bakımından da önemli bir ipucu veriyor.
Gerçekten de Süheyl Batum gibi adı o güne değin CHP kulislerinde hiç duyulmamış birisinin kurultayın desteğini alarak PM'ye seçilmesi ilginçtir. Oysa aynı kişinin adı daha önce DP için geçiyordu. Bu kabulün, bu uzlaşmanın, bu bütünleşmenin nasıl olduğu, niye olduğu, nelere dayandığı görmezden gelinmeyecek kadar önemlidir.
Önemlidir çünkü CHP'nin bugünkü kimliğini netleştirmektedir.
Bu kimlik sosyolojik olarak bakıldığında ilginç bir özellik gösteriyor. Şöyle açıklayayım: bugünkü CHP'nin gerek ideolojisi, gerek üst düzey yönetimi nitelik olarak 1965'lerin Adalet Partisi'ne dönüşmüş durumda. Savundukları görüşlerin devletle, sistemle, bürokrasiyle olan bağlantısı o tarihlerde Demirel'in ve çevresinin, dolayısıyla da AP'nin savunduklarından zerre kadar farklı değil. Kaldı ki, 1990'ların Demirel'i, 28 Şubat'taki pozisyonu, Genelkurmay'la olan ilişkisi, demokrasiye yaklaşımı bugünkü CHP'nin de savunduğu görüşlerle tıpatıp aynıydı, sonuna kadar örtüşüyordu.
Buna mukabil 1965'lerin AP'sinin tabanı çiftçiydi, köylüydü, göçerlerdi. Onlar ise 1970'lerde kısa bir süre için CHP'ye ve onun sınıf temelli politikalarına kaydıktan sonra bugün kesinkes AK Parti tabanını meydana getiriyor. AK Parti bu kesimlerin temsilcisi olarak ama ideolojik planda AP'den ve CHP'den radikal biçimde farklı bir politika izleyerek siyasal arenada kendisini gösteriyor.
Bu çok önemli bir dönüşümdür. Bugünkü CHP'nin ne sözü çok geçen o varoşlarla, ne dar gelirli ve yoksullarla, ne kırsal alanla, ne demokrasi talep eden kesimlerle ilişkisi kalmıştır. Yapılan bütün araştırmalar bu partinin üst gelir gruplarından, daha iyi eğitimli çevrelerden, yaşlı nüfustan, kent yerleşiklerinden oy aldığını gösteriyor. İdeolojik planda da sistemi savunan bürokratik, tutucu, laikçi, durağan, üç Cumhuriyet gazetesi yazarını yönetime taşıyan, Batum'u partiye özel olarak davet eden bir CHP var orta yerde.
Öbür tarafta ne olursa olsun AP'nin uzantısı sayılacak bir kadrodan müteşekkil, devletçi seçkinlerden oluşan, sınıfsal olarak tabandan kopmuş, ideoloji olarak askeri, sistemi, 'Ergenekon'u savunan, "Devletim istedi geldim" diyen bir DP'nin ve yöneticilerinin CHP ile arasında sıra dağlar yok. Böyle bir durumda DP'nin kendisini CHP ile bütünleştirmesinde veya DP yöneticileriyle CHP arasında, Batum örneğinde olduğu gibi, bir bütünlük sağlanmasında şaşırtıcı ne olabilir?
Gene bu koşullar bize Türkiye'deki siyasetin yapısal bir özelliğini gösteriyor: Türkiye'de siyaseti belirleyen ana unsur modernleşmedir. Modernleşmeyi bekleyen ve modernleşmenin iticisi olan kesimler hangi partide ise o parti "ilerici"dir. Daha önceki dönemlerde söz konusu ilericilik altyapının dönüştürülmesine dayanıyordu. Onunla sınırlıydı. Bugünse demokratik dönüşüm de o aktif modernleşmeyle bütünleşiyor. Bu gerçeğin gereğini yerine getirmeyen partiler ise tutucudur ve öyle olmaya/kalmaya mahkûmdur. Yani tarihin bir döneminde ilerici olmuş bir siyaset güncel anlamda ilerici olmayabiliyor. Yani ilericilik de gericilik de Türkiye'de sınıfla ve devletle ilgili niteliktir.
Galiba bana çok sık sorulan "CHP değişir mi değişmez mi" sorusunu yanıtlamış oluyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA