Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Mısır patlağı

Bu saatten sonra Mübarek için gitmekten başka seçenek yok. Her şeye rağmen kalabilir, eylüle şunun şurasında 8 ay var diye düşünebilir ama o halde çok kan akıtması gerekecektir. Ya kendisi şimdilik ılımlı davranan orduyu daha fazla şiddet kullanmaya itecektir ya da yavaş yavaş belirmeye başlayan çatışmalar hızla bir iç savaşa dönüşecektir. Her iki halde de kan akacaktır. Hiçbir devlet başkanı, hele sonunda gitmesi, mukadder, mukarrar ve muhakkak olan hiçbir devlet başkanı bunu istemez. Mübarek de istemeyecektir.
Fakat o bile önemli değil. Önemli olan iki şey var.
Birincisi, Amerika'nın bundan sonra ne yapacağı. Onu, bugüne kadar yaptığından ayrı düşünmek olanaksız ve öyle bakınca ABD'nin bölgede tam manasıyla iflas etmiş bir politikaya sahip olduğu ayan beyan ortaya çıkıyor. ABD, bölgeyi hiçbir zaman iyi değerlendiremedi. Kendi çıkarları bakımından daha uygun gördüğü için otokratik rejimleri tercih etti. Bunu söyleyince Saddam'a karşı başlattığı müdahalenin meşruiyet gerekçesi hatırlanabilir. Doğrudur, Bush yönetimi, o savaşı bölgeye "demokrasi götürmek için" açtığını çok söyledi. Ama o iddia ne doğruydu ne de gerçekçi. Öyle olsaydı, ABD, bölgede genel bir demokrasi çağrısı yapar, genel bir demokrasi politikası güderdi. Tersine, hiç bu sulara yelken açmadan, kendisiyle zıtlaşmış bir lideri ortadan kaldırmak istedi. Ötesine karışmadı. Bu ataleti önce Tunus'ta sonra Mısır'da patlayan isyanları da doğru değerlendirmesini engelledi.
Neden?
Bunun çok önemli bir nedeni var: Amerika bölge siyasetini sadece ve sadece İsrail üzerinden yürüttü, yürütüyor. Onun çıkarları kendi çıkarlarının önünde geliyor. İkisi arasındaki ortak yaşam (symbiosis) belki kimin elinin kimin cebinde olduğunu müphemleştirmiştir ama bu, Amerika'nın İsrail odaklı politikasının gerçeğini değiştirmez. ABD, İsrail'e mahkûm oldukça bölgedeki sorunları devam etmekle kalmayacak ağırlaşacaktır da.
Buraya bir düğüm atarak çok farklı bir noktaya temas edeyim.
Bölgede yaşanan bu kırılma nasıl başladı, sorusunu araştırırken Türkiye faktörünü hiç yabana atmamak gerekir. Eğer Arap dünyası için de, negatif bir tepkiyle de olsa, ana belirleyeni İsrail ise, Erdoğan'ın "one minute" çıkışının OD'da tarihin en önemli kopmalarından birisini meydana getirdiğini düşünmek gerekir. Türkiye'nin bölge hâkimiyeti o noktadan başlayarak büyüdü. Daha ileri gidip, bu tepkinin anti-İsrail, dolayısıyla o kanaldan gelişen bir anti-ABD tepki olduğunu düşünmek gerekir. Bugünkü yönetime karşı Mısır'da gösterilen tepkinin düpedüz anti-Amerikan bir tepki olduğunu görmezden gelerek daha ileri bir yorum olanağı yok. Bu bapta da Erdoğan'ın Perez'e çıkışı çok uzak işlevleri yüklendi.
Bu belirttiğim noktanın içerdiği doğruluk payı oranında başka bir boyutun potansiyel olarak Mısır ayaklanmasına karıştığını ve daha da karışacağını belirteyim.
O boyut şimdilik o yönde hiçbir eğilim taşımayan kalkışmanın kısa bir süre içinde İslamcı bir karakter kazanıp kazanmayacağıdır. Müslüman Kardeşler'in bundan sonrasında göstereceği muhtemel çıkışın endişesi ABD'nin bundan sonraki hatt-ı hareketini geniş ölçüde tayin edecektir. Baradei'nin şansı da bu dinamikleri kullanmasına bağlıdır.
Türkiye'ye bu meyanda da ABD'nin ve dolayısıyla İsrail'in muhtaciyeti açıktır. İşin ilginç yanı şu: Türkiye, Başbakan'ın ağzından yaptığı açıklamayla otokratik her yönetime karşı olduğunu ilan ederken ve o tür bir yönetimin hiçbir ülke için kabul edilemeyeceğini duyururken, o çağrının dar, içine kapalı bir Müslüman yönetime dönük olduğunu da zımnen ilan ediyordu. Dolayısıyla Türkiye bölgede şimdi kendisini bile aşan bir pozisyonun sahibidir.
Mısır'ı izlemeyi zevkle sürdüreceğiz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA