Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

"Bunlar!"

Yüksek yargı ile Hükümet'i karşı karşıya getiren "tahliye kararları", devlet yönetiminin derinliklerinde baskılanan hislerin nelere mal olabildiğini gözler önüne serdi. Kurumlar, yapısal özeleştiri yapmadıkça hızla "ötekileşme" veya "ötekileştirme" sürecine girebiliyor. Yargı organları ile siyaset kurumu arasındaki ilişkilerin "güvensizlik" ekseninde ilerlemesi ise infial yaratan kararlara yol açabiliyor. Ve maalesef çekişmeye dönüşen bu gelişmenin galibi bulunmuyor. Devletin itibarı örseleniyor.
Ergenekon soruşturma ve dava süreciyle başlayan, HSYK'daki bilek güreşi ile devam eden "güç mücadelesi"nin anayasa değişikliği maratonunda "yüksek gerilim" hattına takıldığını Ankara'yı yakından izleyen herkes bilmekte. Kendisini devletin sahibi zannedenler, siyasetçiyi "Bunlar" tanımına indirgeyip, gizli gündem iddiasıyla kuşku merceğinde tuttukça "ortak payda" daraldı. Birbirini anlamayan ve cephelere bölünen kurumlar, karşılıklı yargılarını pekiştiren kısırdöngüye saplanıp kaldı. Yargıçlar, "siyasallaşma projesine bayrak açtığını" anlatmaya, Hükümet ise "milli iradeyi ipotek altına alan önyargıya karşı durduğunu" söylemeye başladı. Her iki değirmene de farklı kesimler su taşıdıkça, bentler büyüdü, kimse kimseyi görmez, duymaz, anlamaz oldu.

***

Güven eksikliği tablosunun ikinci boyutunda, yargı reformunun eksik tasarlanması yatıyor. Daha doğrusu zaten düşünülen düzenlemelerin gecikmesi ve eşgüdümün bir türlü temin edilememesi.
Şimdiye kadar kısmi yasa değişiklikleri ile mesafe alınmasına karşın, işin özünün anayasada düğümlendiği artık genel kabul görüyor. Son anayasa değişikliğinin HSYK ve anayasa yargısı ile ilgili bölümleri kritik öneme sahipse de yeterli olmadığı teyit ediliyor. "Adli yargıda ara kademe mahkemelerinin hayata geçirilmesi, hâkim-savcı açığının giderilmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargılama standartları ile uyum sağlanması, özlük haklarının takviye edilmesi fiziki imkânların iyileştirilmesi" gibi önlemler de gerekiyor. Tam bu noktada tutarlılık testini geçemeyenler dikkati çekiyor. Örneğin, Yargıtay'ın sayın Başkanı, düne kadar yeni daire ve üye isterken bugün neden istinaf mahkemelerini yeterli görüyor? Dünkü HSYK dikkate alınarak Yargıtay'a seçilecek üyelere bel bağlanıyordu da yenilenen HSYK'dan kaygı mı duyuluyor? "Referandum sonrası oluşan HSYK, Yargıtay'ın kimyasını bozmasın, aramıza kimseyi almayalım" diye mi düşünülüyor? Bu yüzden, sadece bölge adliye mahkemeleri mi ileri sürülüyor?
Gelinen noktada Yargıtay başta olmak üzere yüksek yargı kurumları, mesleki taassupla "son kaleyi koruma" güdüsünden, merkez siyaset ise "yargıyı dizayn etme" görüntüsünden kurtulmak zorunda.
***

Son kertede Cumhurbaşkanı'na da görev düşmekte. Anayasal organların uyumlu çalışmasını gözetmekle yükümlü olan Cumhurbaşkanı, "devlet günü" buluşmalarının kapsamını genişletmeyi düşünebilir. Başbakan ve Genelkurmay Başkanı ile gerçekleşen düzenli görüşme trafiğine, birlikte veya her hafta sırayla bir yüksek yargı organı başkanını dahil edebilir. Biriken sorunların önceliğine göre, Başbakan ve Adalet Bakanı da bu düzenli temaslara katılabilir.
Diyarbakır ziyareti ile bölgede psikolojik üstünlüğün geri kazanılmasını sağlayan, üniversite öğrencilerinin iç dünyasına girerek tansiyonu düşürmeye çalışan Cumhurbaşkanı, aktif siyasetten rol çalıyor tezviratına kapılmadan, arabulucu ve dengeleyici girişimlerini sürdürebilir. Zaten Türkiye'nin gidişatı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının teminat altına alındığı, sivil toplumun siyasetin gölgesinden kurtularak asli kimliğine kavuştuğu, askerin sistemin vasisi fonksiyonundan arındığı, anayasanın değiştirilemez maddeleri etrafında mutabakat tesis edilen bir ortamda yarı başkanlık veya başkanlık sistemidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA