Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Kıbrıs ekonomisi battı mı?

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden yükselen sesleri hafife alamayız. Siyasi, kültürel, sosyolojik gerekçelerin yanı sıra Kıbrıs Türk halkı "ekonomik" nedenlerle de bağırıyor. Aslında Kıbrıs'taki tablo 10 yıl önceki Türkiye tablosu ile neredeyse birebir örtüşüyor. "Sık değişen zayıf hükümetler, fiilen batmış kamu bankaları, iflas bayrağını çekmiş sosyal güvenlik sistemi, devletin ayıplarını örten KİT'lerin bozulan yapısı, oturmamış vergi sistemi, kaybolan şeffaflık ve asla akla gelmeyen hesap verebilirlik." Bugün KKTC, tıpkı Şubat 2001'deki Türkiye gibi memuruna maaş ödeyemeyecek durumda. Tarihinin en büyük krizini yaşayan 2001 Türkiye'si IMF kıskacında idi. Halen İsrail Merkez Bankası Başkanlığı yapan Stanley Fischer, IMF 1. Başkan Yardımcısı olarak Ankara'ya gelmiş ve "Kurları serbest bırakın. Yoksa bizi yanınızda bulamazsanız. Maaş bile ödeyemezsiniz" demişti. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı sırasında, iradesine ipotek konulan TBMM'nin, "15 günde 15 yasa" çıkarması gerekmişti. Ki o yasaların önemli bir bölümü Türkiye'yi, kontrolsüz biçimde uluslararası sermayenin kurtlarına av olarak sunuyordu ve zaten kısa süre sonra değiştirilmesi de gerekti.

***

Kıbrıs'ta çözüm için müzakerelerin sürdüğü, Rum kesiminin AB'nin arkasına saklanarak ikiyüzlü diplomatik oyun oynadığı bir ortamda KKTC'yi kırıp dökmeyi kimse istemez. Ama Kuzey Kıbrıs ekonomisi artık "darılmaca gücenmece yok" denilecek bir noktada. Kıbrıs Türk halkını Ankara'ya karşı el altından kışkırtan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin dahi ağır ekonomik önlemler aldığını gözardı edemeyiz. Türkiye'nin hataları yüzünden Kıbrıslı yöneticilerin "Nasılsa hazır para gelir. Ankara yardım eder" rahatlığı ile ötelediği ekonomik sorunlar, acilen neşter vurulmasını gerektiriyor. Ve Kıbrıs'ın kamuda örgütlü sendikaları, Türkiye ile kıyaslanmayacak ölçüde baskı grubu rolü üstlenebiliyor. Hükümetlerin hareket alanını daraltabiliyor, çalışan ve emekli kesimi harekete geçirebiliyor, gerektiğinde işi durdurabiliyor ve hatta Güney Kıbrıs'la irtibat kurarak gücünün ötesinde sonuçlar da alabiliyor.
***

Türkiye'de kimse Ömer Seyfettin'in "Diyet" öyküsünü KKTC halkı için yazmaya heves etmiyor. Deyim yerindeyse yapılan yardımları başına kakmıyor. Bununla birlikte, gerek Türk gerekse Kıbrıs tarafında fazla bilinmeyen bazı rakamların masaya yatırılması hayırlı sonuçlara vesile olabilir. Kıbrıs Türk Toplumu, 1974 Barış Harekâtı'ndan bu yana Türkiye'den mali destek alıyor. Özellikle 2000-2011 dönemine odaklandığımızda Türkiye Cumhuriyeti bütçesinden Yavru Vatan'a aktarılan kaynakların yaklaşık 5 milyar doları (7.5 milyar lira) bulduğu görülüyor. KKTC ekonomisinin nefesinin kesildiği ve küçüldüğü 2008-2009 döneminde verilen desteğin tutarı 1.7 milyar liraya yaklaşıyor. 2011'de KKTC'ye sağlanacak mali transfer 880 milyon lira. Kıbrıs bütçesinin hali ise çok zorlu. 2.545 milyar lira büyüklüğündeki bütçenin açığı 600 milyon lira. Bunun 350 milyon lirası Ankara'nın gönderdiği paradan karşılanacak. KKTC en az 250 milyon lira mali önlem alacak. İşte Lefkoşa-Ankara hattındaki kavganın nedeni bu! Zira KKTC yöneticileri, sendikalarla yaptıkları gizli pazarlıklarda "Türkiye'den ödenek buluruz. İlave önleme gerek kalmaz" türünden vaatlerle bugünlere kadar gelebildi. Lakin deniz bitti. KKTC kendi göbeğini kendisi kesmeli. Bunun için Lefkoşa Büyükelçiliği'ne atanan Halil İbrahim Akça'nın tutumunu bahane ettikleri kadar,yılların ihmalleri ile yüzleşmek durumundalar. Zira, "Vergi, KİT, banka ve kamu reformu" düşünülmedikçe KKTC'nin geleceği garanti altına alınamaz!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA