Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Azalan marjinal fayda

Ekonomi teorisinde önemli bir ilke vardır. "Azalan marjinal fayda." "Bir maldan tüketilen miktar arttıkça, son birim tüketimden alınan fayda azalır!" Acaba, ekonomideki bu kural giderek hukuk alanında da geçerli hale mi geliyor? Zira iddia olunan Ergenekon Terör Örgütü kapsamındaki soruşturma ve koğuşturma süreci uzadıkça gözaltı, tutuklama ve salıvermeler birbirini izledikçe, kamuoyunda algı sapması yerleşiyor. "Bir bekleyelim. Bu işin arkasından ne çıkacak?" diyenler dahi safını gözden geçirmeye zorlanıyor. "Demokrasi dışı bir şeyler kurgulanmış" şeklinde kanaat beyan edenler bile "Yargı artık hızlanmalı" diye sesini yükseltiyor. İşte burada bam teline dikkat etmek kaçınılmaz hale geliyor!

***

Basın özgürlüğü çerçevesinde yürütülen son tartışmalar, ABD-AB hattından gelen mesajlar, Ankara'da sanıldığının ötesinde karşılık buluyor. Resmi açıklamalarda, "Bırakalım bağımsız yargı işini yapsın", "Hazırlık soruşturması gizlidir" denilse de AK Parti çevrelerinde de "merak" dozu yükseliyor. Hatta rahatsızlık beyan edene de rastlanıyor. Ve iş öyle bir kritik noktaya taşınıyor ki... Verilecek demeçlerin, takınılacak tutumların iyi ayarlanması gerekiyor. Meşru hükümeti iş yapamaz duruma düşürmeyi esas alan faaliyetlere ilişkin iddialar gündemde kaldıkça, "Madem yürütüldüğü savunulan çalışmalar Hükümet'i hedef alıyor, o halde son gözaltıların perde arkasında siyasi el aramak farzdır" tezi işleniyor. Bir bakıma, iktidarı da önüne katıp götüren yargı kararlarının, iktidarla bağlantısı olduğu kuşkusu canlı tutuluyor. Böylece, demokrasiye karşı kalkışma planlaması araştırılırken demokratikleşmenin öncüsü olduğunu anlatan iktidar köşeye sıkışıyor. Muhalif isimlerin susturulduğu, özgür basına darbe vurulduğu izlenimi ile sunulan gelişmeler ise sabırla beklenmesi ve daha çabuk sonuçlanması istenen soruşturmaları gölgede bıraktırıyor.
***

Odaklanılması gereken diğer iki nokta ise kanuni olan her işlemin, her zaman hukuki olmayabileceği. Veya hukuka uygun tedbirlerin, kamu vicdanına uygun düşmeyebileceği.
Terör örgütü üyeliği ve anti demokratik yollarla Hükümet'i devirme girişimlerine yönelik iddia ve isnatlar ile Hükümet karşıtı muhtelif gayretler ne kadar iç içe geçebilir? Bir başka deyişle, Hükümet'i ortadan kaldırmaya dönük illegal örgütlenmelerle, Hükümet'i halk nezdinde zayıf düşürmeye dönük projeler aynı kefede tartılabilir mi? Tıpkı Balyoz Davası'nda olduğu gibi. Darbenin şemasını çizip, talimatlandıranlar ile emir-komuta zinciri içinde bu faaliyete bir şekilde bulaşanların aynı ölçüde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği gibi. Kanserli hücrelere kemoterapi yapılırken, sağlıklı hücrelerin de baskılanmasının yarattığı sorunlardaki gibi...
***

Seçim tarihi yaklaştıkça Türkiye'nin gireceği kulvarda; keskin ayrışmalar yaşanacağı, komplo teorilerinin prim yapacağı, mağduriyetler yaratılacağı anlaşılıyor. Bir yanda terör örgütü PKK'nın himayesinde yürütülen siyaset diğer yanda Hükümet etrafında örülen şüphe duvarları. Örgüt liderinin ev hapsine alınacağı, örgütle mücadele edenlerin ise içeriye atılacağı... İleri demokrasi mücadelesi verilirken demokrasinin kalbinin attığı muhalefetin susturulacağı. Diktaya gidişin hızlanacağı, ülkenin dönüştürüleceği...
Niyetimiz, kimseyi bugünden suçlu veya masum ilan etmek değil. Ama gördüğümüz husus, 12 Haziran 2011'de sandıktan çıkacak neticenin bazı çevrelerce çoktan bilindiği. Bu suretle, sandığın yönü değiştirilemese bile sandıktan sonra Türkiye'nin yönetilemez kılınması için bilinçaltının olgunlaştırılması! "Asker, yargı, büyük sermaye, medya, üniversite" başlıklarında biriktirilen tepkinin, küresel hesaplarla iç içe geçmesi... Kırılganlıkların, kızgınlıkların, konum kayıplarının, güç erozyonunun örttüğü sahnede, "demokrasi ve özgürlük oyunu"nun bozulması!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA