Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Meşru siyasetin son sınırı

Kürt sorununda inkâr ve asimilasyon politikalarının sonuna gelindi ise acaba hangi politikanın başlangıç noktasındayız?
Sanırım, "birliktelikten" giderek uzaklaşan "yanyanalık" sürecine girmiş bulunuyoruz.
Şimdiye kadar Kürt kökenli vatandaşlarla bu ülkenin diğer vatandaşlarının barış içinde bir arada yaşayabile ceği savunuldu. Farklılıkların zenginlik olduğu dile getirildi. Oysa bugün Türkiye'ye dayatılan model, "birlikte yaşama" iradesinde karşılığını bulmuyor. Türklerle Kürtlerin artık "yanyana" yaşamasından söz ediliyor.
Acaba, Kürt kökenli milyonların varlığını koruyarak Türkiye'ye entegre olmasından söz edilirken, başlangıçta murad edilen tablo bu muydu? Yani, Kürtlerin ayrı bir statüye kavuşmasına kapı aralanması mı? Galiba sürdürülen görüşmelerin özü şu noktada toplanıyor:
Kürtler, -şimdilik- etnik temelde devlet talebinden vazgeçerken, karşılığında bölgesel otonomi istiyor. -İnanması güç de olsa- Kürt siyasi aktörlerine göre bir fedakârlık söz konusu. -Bu aşamada- Kürt Devleti iddiası rafa kaldırılırken, karşılığında devletten, Türkiye'nin zenginliklerine ortak edilmiş, yerel özellikli ayrı bir siyasi yapı isteniyor. Buna karşın devletin ortak aklı, Kürt siyasetine Güneydoğu'da özerklik vermekten yana değil. Hâlâ arzu edilen, yeni anayasa etrafında geliştirilecek demokratik ortak payda altında Kürtlere de kimliğini yaşama ve yaşatma güvencesi sağlanması, bölgesel gelişmişlik açığının kapatılması, ayrımcılıkla mücadele edilmesi. Bu temel duruş farklılığı, "meşru siyasetle-terör siyaseti" arasındaki kritik eşik!

***

Önceki gün Diyarbakır-Silvan'da 13 askerimizin şehit edilmesi ile Kürt sorununun çözüm yöntemi arasında derin bir bağ var. Aslında, karşılaştığımız pusu, benzerlerini defalarca yaşadığımız, her seferinde acımızı içimize gömdüğümüz, kanlı senaryonun bir başka perdesi. Kurgulayıcısının terör örgütü veya onunla iş tutan legal görünümlü illegal unsurlar olması da gerçeği değiştirmiyor.
Zira, oyunun böyle oynanacağı bilinmiyor değil. Artık "terör örgütü lideri" yerine "İmralı" tanımlaması ile anılan, siyaseten yeniden vücut bulan bir kimlik var karşımızda; "Abdullah Öcalan!" Öcalan, son zamanlarda birilerince ne kadar sempatik gösterilmeye çalışılırsa çalışılsın, terörü yöntem olarak benimsemiş, problemli bir şahsiyet. Ve kısa süre önce avukatları aracılığıyla "Barış Konseyi" diye bir çıkış yolu duyururken, aynı anda çatışma mesajları da iletebilen çelişkili bir tip. Neymiş, gerillanın arazide tam olarak nasıl konuşlandığını bilmiyormuş. Bulunduğu cezaevi şartlarında örgüte daha fazla hakim olamazmış. Türk Silahlı Kuvvetleri kırsalda operasyon yapıyormuş. Bu durumda, öz savunma güçleri de karşılık vermeliymiş.
***

İmralı'daki muhakeme biçiminden beslenip gelen BDP'li siyasetçilerin, gerçekten demokrasi istediği söylenebilir mi? Diyarbakır'da simgeleşen sözde demokrasi, faşizan sınırlarda dolaştırılan Kürt milliyetçiliğinden ve ayrışmacı isteklerden ibaret değil mi? "Demokratik özerklik" adı verilen ve ilan edildiği iddia edilen o model; Kürt kökenli yığınları bir bölgeye hapsedip, başka tür despotizmle yönetmeyi amaçlayan zihniyet değil mi?
***

Dağdaki teröristin affedilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nde siyaset yapabilir hale getirilmesi ile teröristin öz savunma gücü adı altında masumlaştırılıp, bölgesel silahlı güç olarak canlı tutulması aynı şey mi? Bunun neresi demokrasi?
Türk halkı, henüz teröristin düz ovada siyasete nasıl katılacağını bilemez ve hatta içine sindiremezken, o silahlı güçlerin ülkenin ayrı bir bölgesinde meşrulaştırılmasını, Kürt halkının sözde yerel savunma gücü olmasını kabullenebilir mi?
Kimse kendini kandırmasın. Bu millet, yavaş yavaş neye alıştırılırsa alıştırılsın "Devlet" ve "Toprak" denildi mi akan suları durdurur. Devleti bölmeye kadar varabilecek ayrı bir etnik yönetim oluşturulmasına "evet" demez, diyemez!
İşte bu yüzden, Kürt siyasetçilerin de onların arkasına saklanan terör güçlerinin de hesabını güncellemesi zorunlu! Halen kaçtıkları Büyük Millet Meclisi'nin almadığı bir kararı kim, nerede alırsa alsın, yaşatamaz!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA