Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Öğrenilmiş çaresizliğe başkaldırı!

Mülkiye'deki yıllarımızda duymuştuk "Öğrenilmiş çaresizlik" kavramını. Seneler sonra AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in bir örneklemesiyle yeniden gündemimize girdi. Ve şimdi, Türkiye ekonomisine bakış açısındaki değişimi anlatabilmek için ihtiyaç duyuyoruz bu kavrama. Özellikle de ekonomiyi etkileme gücüne sahip bazı çevrelerin, yıllardır empoze ettiği "Kabul etme hali veya teslimiyetçilik" yönüyle...

***
Öğrenilmiş çaresizliği anlatan farklı örnekler söz konusu. Biz, birini anımsatmakla yetinelim...
Bilim insanlarının yaptığı deneyde, bir kutunun içine birkaç çekirge konuyor ve üzeri cam kapakla kapatılıyor. Çekirgeler, o camı boşluk zannettikleri için sıçrayıp dışarı çıkmaya çalışıyor. Ama her sıçrayışta cama çarpıp geri düşüyor. Sonunda oradan sıçrayarak çıkılamayacağına şartlanıyor ve artık sıçramıyorlar. Araştırmacılar camı kaldırıyorlar. Kapak açık olduğu halde çekirgeler sıçramaya teşebbüs dahi etmiyorlar.
***
Bugün kriz senaryosu yazmaya çalışanlara, 2001 krizine giden yolun kilometre taşlarını hatırlatalım... Çok partili koalisyonlar dönemi. Kısa ömürlü hükümetler. Yüksek kamu borçluluğu. Hortumlanan bankalar. Batık KİT'ler. Yüksek enflasyon. Umutsuz kitleler. Puslu ortamdan yararlanan bir kısım sermaye. Onlara rehberlik eden uluslararası finansal örgütler. Ve araya sıkışan post modern darbe.
***
O günkü Türkiye'de, siyasetçinin hata yapmaya müsait olduğunu savunan, piyasa dinamiklerini tetikleyip hükümetleri terbiye eden odaklar istedikleri gibi at oynatıyordu.Ta ki 2003 yılı başlarına kadar. Nitekim son 8 yılda "değişimin yönünü okuyanlar" ile "eski düzenin savunucuları" arasında müthiş bir mücadele başladı. Daha çok yüksek faiz lobisinin besleyip büyüttüğü bu güç merkezleri her fırsatta hem piyasadaki hem de medyadaki dayanakları ile eşzamanlı operasyonlar da yaptı. Bu sayede bakanları, ekonomik kurumları baskı altına alıp, beklentileri doğrultusunda kararlar çıkmasını sağladı. Yetmedi, IMF veya Dünya Bankası temsilcilerini, kredi derecelendirme kuruluşlarının analistlerini konuşturdu.
***
2011 Türkiye'sinde bir kez daha sahnelenmek istenen oyun işte budur. Ülkeyi "aşırı riskli" konumda gösterme manevrası vardır arkasında. Nitekim Merkez Bankası'nın son önlemleri, "oyuncular" ile "bilinçliler" arasındaki çizgiyi göstermesi bakımından özel anlam taşımaktadır. Cari açık kaynaklı manipülasyona yüklenip, Merkez Bankası'nın faiz artırmasını isteyenler, esasen Hazine'nin, yurtdışına kâr transferini savunanlardı. Ekonominin ısındığını pompalayıp ani sıkılaştırma önlemi talep edenler de farklı değildi.Kuşkusuz, Türkiye ekonomisi, dikkatle takip edilmesi gereken cari açık sorunuyla baş başa.
Ama dünyanın gidişatı, Türkiye'yi de vakum gibi içine çekmeye aday, "durgunluk tehlikesine" işaret etmekte. Böyle bir ortamda bırakın faiz artırmayı, aksine faizleri indirip, ekonominin gelecek 18 aydaki performansını canlı tutmak öncelikli meseledir.
***
Üstelik faizi yukarıya ittirmeye çalışanlar bir gün bile Türkiye'nin genel görünümünün, krizdeki birçok ülkeden neden ayrışmadığını sorgulamadı da. Kamu maliyesi veya bankacılık sistemi fiilen batmış ülkelerin kredi notunun Türkiye'den daha iyi sunulmasını tartışmadı dahi. Bunların bir kısmı iyi niyetli değildi.Faiz artışı ile yabancı işbirlikçilerinin sorunlu ekonomilerine kaynak akışı peşindeydi.
Çoğunluğu ise "öğrenilmiş çaresizlik" içindeydi, olup biteni anlasa da değiştirilemeyeceği kanaati genlerine işlemişti. Azınlıkta kalan küçük bir grup ise "Bazı şeyler artık değişmeli! Türkiye alternatif reyting kuruluşu oluşturulmasına öncülük etmeli. Faiz lobisine teslim edilmemeli" diyebildi. ABD'nin de notu düşerken düşünülmesi gereken yeni finansal mimaridir artık!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA