Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Anayasa Mahkemesi'nin zorlu sınavı

Silivri'den "Balyoz Davası" ile ilgili kararın beklendiği sırada Ankara'da Anayasa Mahkemesi, tarihi bir dönemin kapısını aralıyordu: "Bireysel Başvuru!"
Başkan Haşim Kılıç, bir yandan yeni sistemin ayrıntılarını anlatıyor diğer yandan da sanki başına gelecekleri hissetmişcesine uyarılarını sıralıyordu...
Aman!
"TBMM ve Hükümet şu adil yargılama ve uzun tutukluluk süreleri meselesini kökten çözsün!"
Aman!
"Hâkimler işlerini etkin yapsın ve hak ihlallerine yol açmasın!"
Kılıç'ın dediği gibi...
"Türkiye'de dava açma iştahı var."
Her yıl 500 bin dava adli veya idari yargıda karara bağlanıyor. Bunların en az yüzde 10'u Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) geldiğinde, bireysel başvuru yolu açıldığı yıl tıkanıyor!
Haliyle AYM de gardını alıyor.
Kamu gücü marifetiyle temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini, kesinleşmiş yargı kararlarına rağmen mağduriyetinin giderilmediği hatta bizzat yargı kurumunun bu mağduriyeti yarattığını öne sürenlerin işi sanıldığı kadar kolay değil. AYM, hak ihlali olup olmadığını ön değerlendirmeye tabi tutmakta kararlı. Yani bir tür "filtre" mekanizması kuracak. Böylece her 100 başvurudan ancak 1-2'si AYM incelemesinden geçebilecek!

***

Görünen o ki...
Türkiye'nin yıllardır ertelediği kritik konular, bir şekilde AYM'nin önüne gelecek. Yüksek Mahkeme istemeye istemeye, netameli alanlara girmek zorunda kalacak:
"Uzun tutukluluk süreleri, başörtüsü, Kürtçe savunma vb."
Aslında Haşim Kılıç kaygılarında haksız değil.
Bu hassas sorunların çözümü AYM'den önce aranıp bulunmalı. Yasama organı eğip bükmeye imkân vermeyecek tanımlamalar yapmalı, mahkemeler de AİHM içtihadını gözetmeli.
***

Doğrusunu isterseniz, Kılıç ve ekibi bazı örnek olaylar üzerinden zihni egzersizler yapmış. Buna rağmen kafaların net olduğunu söylemek güç. Sanırım, problemli dosyalar silsile halinde 17 üyeli Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'na kadar ulaşacak. Örneğin "uzun tutukluluk süreleri."
Anayasa'nın 90. maddesi öylece duruyor. İç hukukla, uluslararası anlaşmaların çatışması halinde, uluslararası sözleşmenin üstün tutulması gerektiğini söylüyor. Ve Kılıç'ın işaret ettiği gibi mahkemeler bu ilkeyi yeterince sahiplenmiyor, direnç bile gösteriyor.
Peki aynı ikilem AYM için söz konusu olmayacak mı? Muhtemelen olacak. Kürsü hâkimlerinin AİHM içtihadını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni esas alması halinde bireysel başvuruya gerek kalmayacağını iddia eden Sayın Kılıç ve arkadaşları ne yapacak? Diyelim ki eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve tutuklu milletvekilleri yarın AYM'nin kapısını çaldığında nasıl bir tavır takınılacak?
***

Soruların yanıtlarını, Haşim Kılıç'tan izlenimlerle vermeye çalışalım... Başkan'ın izahatına göre AİHM'nin tutuklulukla ilgili genel bir yaklaşımı mevcut...
Sanık, tutukluluğuna her ay itiraz edebilir. Mahkeme, tutukluluğun devamına karar verebilir. Ki güncel örnekler bu yönde. Bu karar bir üst mahkemeye geldiğinde de "tutukluluğun devamına" denebilir. Nitekim ilk kararlar da bu yönde. İşte AİHM, üst mahkeme de "tutukluluğa itirazı reddederse" bu kararı kesinleşmiş kabul ediyor ve başvuruyu görüşüyor. Benzeri durumda AYM ne yapacak? Üst mahkemenin tutukluluğun devamına dönük kararını kesinleşmiş kabul edip bireysel başvuruyu görüşecek mi? Yoksa, "Ben, nihai yargı kararına yani Yargıtay hükmüne kadar beklerim" mi diyecek? Şayet AYM, AİHM gibi düşünürse bu ateş topundan kaçamayacak. Olaya, AİHM gibi bakmazsa özgürlükçü yorumdan uzaklaşacak, etkin denetim yapamayacak...
Özetle, bireysel başvuru AYM için de büyük sınava dönüşecek!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA