Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNERİ-YORUM ŞEREF OĞUZ

Balık baştan kokar

Üç tarafı denizle çevrili fakat balığa hasret bir ülke olmak, acaba nasıl bir hatalar manzumesinin sonucudur? Sorun "suyu bardakta görenlerin balıkçılık sirküleri" çıkarması mıdır? Yoksa bindiği dalı kesen, velinimeti balığa ihanet edenler mi? Belki yalnızca bunlar değil, hepimizin bu hatalar manzumesinde bir iki mısra yeri vardır.
Aslında balıkçılıkta kural çok basit: "Balık sana gelmezse, sen balığa git." Balık, artık bize zor gelir oldu. Balığa gidenimizin zihin algısı, "avladığım, velinimetimdir" duyarlılığına varmadığı gibi, bize "gelmeyen balığın" neden böyle davrandığını merak edecek akıl da yok ortalıkta...
Son yarım asırlık öyküler, balığına ve denizine ihanet eden ulusların, bunun cezasını gördüğünü anlatıyor bize. Aşırı avlanma, yuvaları tahrip, yıkıcı rekabet, türlerin istismarı, vahşilik...
Anlamadığım şu: Bizde balıkçılık, KOBİ düzeyine dahi varmayan esnaf mantığında, küçük işletme algısında yürümek zorunda mı?
Endüstriyel balıkçılık, ölçek işletmeler ve daha verimli yapılar oluşturmak için neden "ortak akıl" teşkil edemiyoruz?
Son sirküler, 10 metredeki avcılığı yasaklıyor ve diyor ki "24 metre derinden başla avlanmaya..." Burada bir sektörü zora sokma gayreti mi var? Acaba balıkçının kendi yapamadığı "avladığının geleceğini kollayamama" özrüne karşı tedbir mi?
Siyasiler, balıkçılar üzerinden bir "mağduriyet" edebiyatı kuradursun. Nimeti isteyen fakat külfeti öteleyen zihin yapısındaki kurnaz balıkçı da "mahvolduk" diye feryat figan ortaya çıksın.
Oysa gerçek anlamda denizi ve balığı bilen, daha da önemlisi ona saygı duyan hakiki balıkçıların, 3 tarafı denizle çevrili cennet vatanda neden balığa hasret yaşadığımıza dair, feraset sahibi görüşleri vardır.
Endüstriyel balıkçılık, belki de küçük işletmeleri belli bir ölçeğe taşıyacak, daha fazla istihdam sağlayıp, daha çok üretim yapabilecek, ihracattan deniz ürünü işleme tesislerine dek bütünleşik ekonomik yapılar oluşturacak imkânlar vaat ediyor bize.
Balığın değerini, en büyük bedelleri ödeyerek öğrenen Avrupa, 50 metreden derinde avlanmayı zorunlu kılıyorsa, bizimkilerin 24 metreye itirazını anlamak mümkün değil. Sakın "Türkiye şartları" diye söze başlayıp klişelere sığınmayın...
Balık, baştan kokuyor. Zira balığın başında akıl yok. Sektörün akil adamları lütfen sesinizi yükseltiniz...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA