Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SOLİ ÖZEL

Bu eşik geçildi

Avrupa Birliği'nin iyi yaptığı bir iş varsa o da muğlak metinler yazmaktır. Dolayısıyla Birliğin ne dediğini, yazılan metnin nasıl yorumlanması gerektiğini tam anlamak için metni dikkatle okumak gerekir. Bu yazı yazılırken henüz raporun tüm metni ortada yoktu. Buna rağmen tüm detaylardan arındırıldığında sonuç açık. Avrupa Komisyonu Türkiye ile müzakerelerin başlaması için bir tavsiyede bulundu.
Kararın Komisyon içinde ciddi bir tartışmanın ardından alındığı anlaşılıyor. Raporla ilgili basın toplantısının ardından özellikle sağ parti temsilcilerinden gelen tepki bu tartışmanın aynı zamanda ok da sert geçtiğini gösteriyor. Buradan çıkacak sonuç da Aralık ayındaki AB zirvesine kadar mücadelenin süreceğidir. Önümüzdeki iki ay boyunca da başta Fransa olmak üzere AB üyesi ülkelerdeki siyasetçiler, kamuoyu oluşturucuları Türkiye meselesini enine boyuna tartışacaklar. Bizzat kendilerinin oluşturdukları olumsuz bir kamuoyu görüşünü siper alarak da Türkiye'nin üye olmamasını savunacaklar.
Gelişmeyi daha geniş bir perspektiften değerlendirdiğimiz taktirde ise Başbakan Erdoğan'ın basın toplantısında üzerine ısrarla basarak verdiği mesajlara dikkat etmek gerekir. Komisyon son tahlilde tarihin akışına uygun, stratejik bir karar verebilmeyi başarmıştır. Kararı alan heyet içinde ve ülkelerin bir çoğunda siyasi bilinç ve zihniyet olarak 17. yüzyılda kalmış olanların varlığı ise AB'nin global bir aktör olma hırsına gem vuracak en önemli etkendir.

İki küresel aktör

Global bir siyasi aktör olmanın gerektirdiği stratejik ufka sahip olamadığını AB daha önce de çeşitli şekillerde göstermişti.. Bunların son örneği AB-İKÖ zirvesinin iptal edilmesine yol açan, Kıbrıslı Türklerin temsiliyle ilgili basiretsizlikti. İki küresel aktörü bir araya getirecek siyasi anlamı bu denli yoğun bir toplantıyı Kıbrıslı Rumların kaprislerine feda edebilmek bu stratejik bakış eksikliğinin esaslı bir göstergesiydi. Aynı zamanda AB'nin bugüne kadar Kıbrıslı Türkler lehine yapması gerekenleri yapmadığı gerçeğiyle birleştiğinde Birliğin siyaset üretebilme ve dış politika uygulayabilme yeteneklerinin de ne denli kısıtlı olduğunu gösteriyordu.
Komisyon'un hazırladığı Rapor önümüzdeki günlerde enine boyuna tartışılacaktır. Şimdilik bu rapora kadar geçen sürede tanık olunan gelişmeler üzerinde biraz düşünmekte yarar var. Özel olarak Fransa'daki tartışmaya bakıldığında tanık olunan histeri AB'deki Türkiye karşıtlarının bizzat Birliğin temel ilkelerini çiğnemekten dahi sakınmadıklarını gösterdi. Bunun Birliğin geleceği ve dünya siyasetindeki ağırlığı açısından olumsuz sonuçları olduğu da göz ardı edildi.
Türkiye AB konusundaki tercihini son yedi yılda ve yaşadığı derin travmalar sonucunda kesinleştirdi. AB'nin ekonomik, toplumsal, idari ve siyasi standartlarını yakalamak için de zamana ihtiyacı var. AB sürecinin dinamikleri Türkiye'nin bu dönüşümü daha az sancılı gerçekleştirmesine de imkan tanıyacak.
Türkiye AB'ye ciddi bir stratejik derinlik katacağı gibi, kendi ekonomisini toparladıktan sonra AB ekonomisine de önemli katkıları olacaktır. 11 Eylül sonrasının dünyasında Fransa siyasi sınıfının oportünizmi veya Avusturya'nın vehimleriyle küresel güç olmak hatta bunu tahayyül etmek bile mümkün değildir.
Türkiye'de ise hem ülkenin gücünün farkında olan hem de bu gücü küresel siyasetin kurucu unsurlarından birisi haline getirmek isteyen bir enerji artık patlamıştır. Başbakan da bu enerjiye güvendiği ve başında olduğu ülkeye inandığı için raporun esasını öne çıkarmıştır. Bundan sonrasında çağa uygun davranma sorunu Türkiye'ye değil AB'ye aittir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA