Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SOLİ ÖZEL

Aslolan

Irak'taki yönetimin Şii ağırlıklı kanadı Saddam Hüseyin'in alelacele asılmasında neden bu kadar ısrar etti, Amerikalılar bu
pek akıllı olmayan kararı neden önlemediler ve hatta belki de desteklediler yakında ortaya çıkar. Yaklaşık iki yüzbin Kürtün ölümüne yol açan Enfal kampanyasıyla ilgili mahkeme devam ederken bu idamı, hem de Bayram arifesinde gerçekleştirmek Irak savaşındaki aptallıklardan bir yenisi diye değerlendirilmeli. Yüksek olasılık bu idamın faturasının da işgal güçlerine çıkarılacağıdır. Mahkeme sürecindeki usulsüzlükler zaten yeterince öfke yaratmıştı.
Saddam Hüseyin'in idamını gerek Iraklı Sünniler gerekse genelde Sünni Araplar ve diğer Sünniler bir intikam olarak değerlendirecektir. Bu durumda "kana kan intikam" düsturuna uygun şekilde Irak, savaşın daha da yoğunlaşacağı bir evreye adım atıyor olacaktır. Bu kapışmanın İran'a yönelik Sünni öfkesini arttırıp arttırmayacağı, bu ülkenin Arap kamuoylarında ABD'ye kafa tutması ve İsrail'e meydan okuması nedeniyle yükselmiş itibarının düşüp düşmeyeceği de zaman içinde görülür.
Saddam Hüseyin'in hayli kanlı kariyerinin, Irak bir zamanlar kendisine çeşitli dönemlerde destek vermiş ABD işgali altındayken sona ermiş olması da tarihin bir diğer cilvesi sayılmalı. Baas partisinin iktidara gelişinde CIA'dan destek aldığı biliniyor. Saddam İran savaşını ancak Amerikan istihbaratı ve doğrudan yardımıyla kazandı. İran'a karşı kimyasal silah kullandığında ABD bunu ancak lafta kınadı, Kürtler gazlanırken dönüp bakmadı. Kim bilir belki de bu denli iyi bir işbirlikçi olduğundan Saddam Hüseyin ne 1990'da ne de 2003'te ABD'nin savaşarak, kendisini alaşağı edeceğine inanabilmişti.

Kapitalizmin dinamikleri
Aslında bu ve benzeri konular bundan yirmi-otuz yıl sonra belki de hiçbir şey ifade etmeyecek. Şu sıralarda dünyanın gündemini işgal eden savaşlar, iç savaşlar, çözülemeyen çatışmalar, ya da terörizm başlıca tartışma konuları sayılmayacak. Zira o zamanlarda, eğer bugünkü gidiş değişmezse herkes can pazarında olacak. İnsanlık giderek küreselleşen kapitalizmin dinamikleri içinde kendi yaşam alanını kurutuyor. Doğa maddi kalkınmanın kendisine ödettiği bedeli daha fazla taşıyabilecek gibi değil. İnsanlık kendi üretim ve tüketim alışkanlıklarını ya da tarzını değiştirmediği takdirde bu yüzyıl çıkmadan kendi refahının, belki de neslinin sonunu hazırlamış olacak.
Bu nedenle, uzun vadeli bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde geçtiğimiz yılın belki de en önemli gelişmelerinden biri Britanya'da yayınlanan Stern Komisyonu raporuydu. Daha önce de çevreci kuruluşlar ya da Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanmış kapsamlı raporlar tabi ki vardı. Ancak ilk kez yerleşik düzenin merkezinden birisi doğa tahribatının maliyetini en çarpıcı şekilde gözler önüne seriyordu. Bir iktisatçı mantığıyla yazılan rapor bugünün üretim ve tüketim alışkanlıklarını koruyarak kısa vadede elde edilecek refahın uzun vadede insanlığa yükleyeceği maliyetin ne denli yüksek olacağını sergiliyordu.
Nefes alamayacak, su bulamayacak, üzerinde yaşadığı toprakların kayda değer bir kısmı yükselen denizler altında kalacak, kuraklık, sel, kavurucu sıcakla baş etmek zorunda olacak bir insanlık kendisine kurduğu medeniyeti de sürdüremeyecektir. Bayram ya da yeni yıl kutlamaları da pek kutlamaya benzemeyecektir. Daha önce bu sütunda zikredilen Jared Diamond'un, Çöküş: Medeniyetler Nasıl Ayakta Kalır ya da yıkılır kitabında vurguladığı gibi çevreyi dikkate almayan ve ona itina etmeyen uygarlıklar intihar ederler.
Okurların Kurban Bayramını ve Yeni yılını kutlarım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA