Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Sur’dan Troya’ya, başkentten Beyoğlu’na...

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, Kültür Bakanlığı kadar üzerinde idari değişiklik yapılmış bir başka bakanlık yoktur dersek mübalağa etmiş olmayız. Bu hakikat, Kültür Bakanlığı'nın, kendi öz tarihini araştırdığında keşfettiği önemli ayrıntılarla da sabit.

Aslında kültür mefhumunun bir bakanlık bünyesinde ilk kez arz-ı endam eylemesinin cumhuriyetten de eski bir mazisi var. 1920 yılında Osmanlı döneminin Maârif-i Umûmiye Nezâreti'nin devamı olarak kurulan Maarif Vekâleti (Milli Eğitim Bakanlığı) bünyesinde Türk Asar-ı Atikası adlı bir müdürlük olarak kuruldu. Bu müdürlük, adıyla müsemma olarak müze işleriyle alakalıydı.

Kültürün bizde idari olarak mazisi eski, ama uzun yıllar bir türlü nereye konulacağı bilinememiş bir bakanlıktan söz ediyoruz. Bugüne kadar bir kez Milli Eğitim Bakanlığı, iki kez de Turizm Bakanlığı ile birleştirilen ve sonra da ayrılan Kültür Bakanlığı; bugün yine Turizm Bakanlığı ile bir.

Türkiye koşullarında kültürün ayrı bir bakanlık olması gerektiği görüşü öteden beri dile getirilir. Hatta Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda, bir dönem kültür işlerinden, bir dönem de turizm işlerinden anlayan bakanların göreve getirildiği de öne sürülür. Önce dünyadaki örneklere bakalım, sonra da bizdeki yapıya geçelim:

Bir ülkede kültürün 'gelişmesi' için gerek ve yeter şart, kültür işlerinin ayrı bir bakanlık uhdesinde yürütülmesi değildir. Misal dünyaya, 'kültürünü ihraç eden' iki önemli ülkede, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık'ta müstakil bir kültür bakanlığı yok. Hatta ABD kabinesinde kültür ismi bile geçmiyor, ama ABD malum olduğu üzere en azından sinemasıyla ve yer yer edebiyatıyla küresel ölçekte kültür ihracatı yapan, hatta kültür hegemonyası kuran bir ülke. Aynı şey, edebiyatı ABD'ye nispetle daha fazla dâhil etmek kaydıyla (Çünkü İngilizler, edebiyatta Amerikalılardan öndedir) İngiltere için de geçerli. Bununla birlikte İngiltere'de de tek başına bir kültür bakanlığı yok. Bu alandaki bakanlığın tam ismi; Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı.

'KÜLTÜR VE TURİZM'İN BİR ARADA OLMASININ YARARLARI

Türkiye'de kültür ve turizmin, bir bakanlıkta faaliyet göstermesinin içinde bulunduğumuz tarihsel koşullarda Türkiye'ye önce turizm, sonra da kültür açısından yararlı olduğunu söyleyebiliriz. Emsallerini güncel gelişmeler üzerinden tek tek vereceğim.

Festival deyince akla gelen ilk kavram, kültürden de önce turizm. Ve Türkiye, bugünlerde çeşitli festivallerle kültür ve gastronomi turizmi diyebileceğimiz gelecek vadeden alanın en güçlü aktörlerinden biri haline geldi. Bununla birlikte bu yazıya konu olan büyük organizasyonlar hariç, çok fazla sayıda festival düzenleyerek (çünkü her şeyin festivali yapılmaya başlandı) bu işin değerini azaltmamak da gerekiyor.

Festival kelimesi Latince fesia kelimesinden türemiş bir kelime. Hristiyanlık'taki yortuya karşılık geliyor, bizdeki anlamı bayramdır.

Festivalin, Hristiyanlık öncesini de kapsayan derin bir mazisi var ve farklı tezahürlerle her kültürde görülüyor. Antik Mısır, Yunan ve Roma uygarlıklarında özellikle tarımdaki hasat dönemlerinde veya özel günlerde festivaller yapılırdı.

Geçtiğimiz yüzyıla, 20. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde festival işleri epey açıldı. İnsanlık iki büyük yıkıcı savaştan çıktıktan sonra kendini festivallere attı da diyebiliriz.

SUR'UN DUVARLARINDA YANKILANAN SENFONİ ORKESTRASI

Birinci ve İkinci Dünya savaşları sonrasındaki festival trendinin Koronavirüs Pandemisi sonrasında da dünyada ve özellikle Türkiye'de yükseldiği görülüyor. Bunun turizme katkısı büyük.

Ekim ayının en önemli kültür festivalleri, Türkiye Kültür Yolu Festivalleri adıyla yapılıyor. İstanbul, Ankara, Çanakkale, Konya ve özellikle Diyarbakır'da düzenlenen kültür festivalleri bu anlamda büyük heyecan yarattı. Diyarbakır'daki festivalin özel bir anlamı var. Şimdi yazacağım cümlenin klişe olması hakikati değiştirmiyor: Çok değil, bundan yedi yıl önce El Yapımı Patlayıcılardan (EYP) komplike Batı menşeli ithal bombalara kadar pek çok yıkıcı silahın kullanıldığı Diyarbakır'ın Sur ilçesinde geçtiğimiz günlerde müzik sesleri yükseldi. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Sur'da konser verdi. İlçedeki yeni binaların ve tabii elbette eski binaların duvarlarında klasik müziğin yanı sıra yöresel müziklerin akisi de yankıladı. Zılgıtlar ve davul zurnalar eşliğinde…

Bu yıl ayrıca Ankara'da Başkent, Çanakkale'de Troya (Ayrıca Konya'da da yapıldı) Kültür Yolu Festivalleri de Diyarbakır'daki kadar haber olmasa da büyük bir katılımla gerçekleştirildi. Bu festivallerin ülke turizmine sağlayacağı katkı izahtan vareste. Bir de kültür turizminin şöyle bir avantajı var: Yaz, kış turizmi gibi bir ayrım yapmak zorunda değilsiniz. Kültür turizmi, senenin her ayında geçerli bir turizm türü çünkü. Tıpkı gastronomi turizmi gibi…

Kültür Yolu Festivalleri, geçtiğimiz yılın Ekim ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılan Atatürk Kültür Merkezi'nden başlayan ve İstiklal Caddesi üzerinde bir rotayı takip eden Beyoğlu Kültür Yolu'nun kurulmasıyla başlamıştı. Beyoğlu Kültür Yolu, pandemi sonrası dönemin en coşkulu festivaliydi diyebiliriz.

Diyarbakır, Ankara, Çanakkale, Beyoğlu Kültür Yolu Festivallerine Kültür ve Turizm Bakanlığı ev sahipliği yapıyor. Zaten bakanlıkta, bakan yardımcısı olarak, bu işleri yürüten isimlerden biri de İstanbul'un 'en meşhur kültür semti' olan Beyoğlu'nun eski Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan.

Demircan'ın halefi Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız ve ekibine yoğun mesai yaptıran bir festivaldi bu. Zira bu festivallerin gerçekleştirilebilmesi için öncelikle etkinliklerin yapılacağı mekânların oluşturulması gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın özellikle Atatürk Kültür Merkezi'nin yapımıyla bizzat ilgilendiğini, buranın projesinden yeniden inşasına kadar hemen her şeyi ince ayrıntısına kadar takip ettiğini biliyoruz.

AKM gibi Tarihi Atlas Sineması'nın yeniden faaliyete geçirilmesi de önemliydi. Ki bu tarihi sinemanın açılışına da bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan katılmıştı.

BEYOĞLU KÜLTÜR MERKEZİ OLMAKTAN ÇIKIYOR MU?

Atlas Sineması'nın açılışının, Beyoğlu ilçesiyle ilgili son dönemlerde gündeme gelen, "Beyoğlu kültür merkezi olmaktan çıkıyor" yargısının başlı başlına bir tekzibi olduğunu düşünüyorum. Atlas'ın açılışa gitmiştim, kalabalıktı ve Jason Statham gibi Hollywood ünlüleri Erdoğan'la fotoğraf çektirmişti.

İlçenin eskiden kültür ve sanatın karargâhı olup da kötümser yaklaşımla 2010, iyimser yaklaşımla da 2020'ye kadar devam eden bu merkezi konumunu kaybettiği yönünde kanaatler var. Bu görüşlere temel teşkil eden birkaç parametrenin bulunduğunu görmek lazım.

Bunlardan ilki ve en önemlisi, AVM'lerin açılması ve yaygınlaşmasıyla Beyoğlu'nun ekonomik anlamda merkezi konumunu belirli bir ölçüde kaybetmesi. İkincisi ülkemizde mevcut yoğun göçmen nüfusunun bu bölgede varlığını hissedilir biçimde artırması ve buna bağlı olarak ilçedeki Türklerin sayısının azalması. Üçüncüsü ise eski Beyoğlu sinemalarının ve kitapçılarının yerine, AVM'lerdeki sinema ve kitapçıların tercih edilir hale gelmesi. Giyim, sinema ve kitap gibi üç kalemde Beyoğlu'ndan AVM'lere kayış olduğu bir gerçek. Bu durumda 2010 milatlandırması akla daha yakın geliyor.

Ayrıca 2020'den sonra Beyoğlu kültürel açıdan merkezi konumunu kaybetmek şöyle dursun, bilakis konumunu yeniden tahkim etmeye başladı. Bu yeni gelişmeler; 'Beyoğlu Efsanesi geri dönüyor' ana fikriyle manşetleştirebileceğimiz kadar büyük gelişmeler değil belki. Ama adım adım zihnimizdeki eski Beyoğlu algısının yeniden canlandıracak işler yapılıyor, İstiklal Caddesi'nde ve periferisinde...

Beyoğlu, kültürel ve sanatsal zenginliğini kaybetmeye başladı tezlerinin de etkisiyle geçtiğimiz yılki festivalden bu tarafa Beyoğlu'nu özellikle takip ediyorum. Geçen yıl da, bu yıl da ilçede düzenlenen etkinliklerin; konser, sinema, tiyatro, sergi ve söyleşi programlarının kâğıt üzerinde bile takip edilmesi zor. Kültür sanat merkezlerinin sayısı, özel tiyatrolar ve sanat merkezlerindeki sergilerin çeşitliliği artmış durumda.

Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız'a, ilçenin kültürel ve sanatsal anlamda o eski merkezi konumunu kaybedip kaybetmediğini ve vatandaşların Kültür Yolu'na ilgisinin etkinlik sayılarıyla paralel olup olmadığını sordum. Yıldız, "Ben devamlı Beyoğlu'ndayım, gençlerle iç içeyim. İnanın sanat merkezlerinin sergilerinden festivallere kadar öylesine yoğun bir program var ki Beyoğlu'nda, eskiyle kıyaslama yapmak için kasıt aramak lazım" diyor. Yıldız, kabaca 'Beyoğlu çok bozuldu' cümlesiyle özetlenebilecek yaklaşımdan da şekvacı. Şöyle diyor:

"Her gün tanıdığım, bildiğim arkadaşlarla karşılıyorum Beyoğlu'nda; Atatürk Kültür Merkezi'nde, Atlas Sineması'nda gerçekleşen etkinliklere bilet bulamamaktan şikâyetçiler. Biletler satışa çıktığı gün tükeniyor, bazısı birkaç saatte bitiyor. Sonra bir gazeteci arayıp 'Beyoğlu kültür-sanat merkezi özelliğini kaybediyor, ne diyorsunuz' diye soruyor. (Herhalde benden önce de soran gazeteci olmuş. F. Ü.:) Buna nasıl bir cevap vereyim, ön yargı artık bu. 'Gelin bir gün birlikte gezelim Beyoğlu'nu, kendiniz görün' diyebiliyorum."

Yıldız, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AKM konusundaki titizliğinin Beyoğlu'ndaki sanat damarını açılmasında önemli rol oynadığını söylüyor ve ekliyor:

"AKM, Beyoğlu'nda kültür ve sanatın lokomotifi oldu bir anda. Bizi imar ediyor. Kültür ve sanatın insanı imar eden bir özelliği var. Yeniden imar edilen ve restorasyonu tamamlanan mekânlar, kültür-sanat etkinlikleriyle şimdi insanı imar ediyor."

KONTRPİYEDE BIRAKAN AKM AÇILIŞI

Toparlarsak… Geçen yıl ve bu yılki etkinlikleri göz önüne aldığımızda Beyoğlu'nun eski kültür-sanat merkezi imajına yeniden, yavaş yavaş kavuşmaya başladığını söyleyebiliriz.

Yerel siyasetin de etkisiyle desteklenen, ekonomik gelişmelerle de bağlantılı bu kültürel dönüşüm, geçtiğimiz yıl AKM'nin açıldığı süreçte; 'sekülerlik' şöyle dursun, kültürü-sanatı kendi tekelinde gören bir kesimi yine kontrpiyede bırakmıştı.

Yeni AKM'nin inşaat sürecinde epey kültür muhalefeti yapan hepimizden kültürlü, hepimizden sanatlı (!) malum çevreler, merkez açıldıktan sonra gizli hayranlıklarını faş etmemekte zorlanmışlardı. Uzun lafın kısası, AKM ve Atlas Sineması şimdilerde Beyoğlu'nun kültürel ve sanatsal lokomotifi…

Diyarbakır'a Sur'a dönelim: Kendisi de bir Diyarbakırlı olan yazı işleri müdürü ağabeyimiz Fikret Eser'in gösterdiği Sur Festivali görüntü ve fotoğraflarından anlaşıldığı kadarıyla buranın lokomotifi de Hasırlı'daki eski ve yeni binaların harmonisi…

Ankara Başkent ve Çanakkale Troya festivallerinin de bu yıl ziyaretçisi boldu. Seneye de öyle olacak gibi görünüyor. Çanakkale'deki Troya Tüneli'nin de bölgeye ulaşımı kolaylaştırdığı düşünülürse…

Ve seneye Festival Yolu şehirlerinin sayısı da artacak. Sırada İzmir ve Adana var. 'Kültür ve Turizm Bakanı' Mehmet Nuri Ersoy, bizim memlekette zaten bir süredir yapılan Portakal Çiçeği Festivali'ni, Türkiye Kültür Yolu Festivali kapsamına alacaklarını açıkladı. Eee, kambersiz düğün, Adanasız festival olmaz.

Kültür Yolu; bu sene Sur'dan Troya'ya, Başkent'ten Beyoğlu'na uzandı. Seneye Kültür Yolu'na Anavarza'dan Efes'e adıyla yeni bir hat eklememiz gerekecek.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA