Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

'Globish'

Yıllardır her gidip geldikten sonra eşe dosta, 'New York'ta her şey var İngilizce konuşan yok,' diyordum ama gerekçeleri Robert McCrum'un Globish isimli kitabını okuyana kadar kafamda ancak bir nebülöz gibi gezdiriyordum. Daha önce iki ayrı yazarla birlikte yazdığı İngilizcenin Öyküsü (The Story of English) isimli kitabını da ilgi, merak ve zevkle okuduğum yazar meselenin bam teline basıyor ve global ve english (İngilizce) sözcüklerinin bileşiminden oluşan globish sözcüğünü/kavramını daha doğrusu gerçeğini gündeme getiriyor. Hazretin yazdıklarının ne derecede doğru olduğunu en son Londra'da hiçbir yerde çocuk ve genç kulaklarımın duyduğu 'yüksek İngilizce'yi işitmeyince, en dikkat çekici yerlerde bile Rusların yarım yamalak, kelimeleri baltayla ortadan biçen aksanlarını duyunca anladım.

DOĞRU SÖZE NE DENİR?
O da aynı şeyi söyleyip, dünyada artık İngilizce konuşulmuyor diyor. İddiasına göre farklı ülkelerin insanları İngilizcenin çeşitli aksanlarını konuşuyorlar ve bizim Ankara Koleji'nde Mr Lynch'ten falan dinlediğimiz İngilizce de artık o şiveler dünyasında şivelerden birisi sadece. Dolayısıyla kendi oyununuzu oynayabilir, Türklerin konuştuğu (az) İngilizceye Turklish diyebilirsiniz. Zaten McCrum da kitabına Singapurlu bir zatın söylediklerini almış. Adam üstüne basa basa 'İyi İngilizce konuşmak Amerikan veya İngiliz aksanıyla döktürmek değildir, gayet açık ve anlaşılır Singapur aksanı da işi görür' demekteymiş. Doğru söze ne denir? Nereden çıktı bu İngilizce? McCrum, İngilizcenin önce İngiltere'nin ardından Amerika'nın dünya politikasındaki belirleyici rolüyle birlikte bugünkü yaygınlığa ulaştığını söylüyor. Çin'in, Hindistan'ın ve Afrika'nın sömürgeleştirilmesi, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra İngilizlerin Orta Doğuya girmesi bu tür aşamalardan. Onu Soğuk Savaş'ın İngilizceyi Amerikan güdümünde yaygınlaştırdığı dönem izliyor. Bugün ise McCrum'un çok net, çok keskin bir formülü var: Microsoft+Dow Jones= Globish diyor. Yani İngilizcenin dünyada fiili anlaşma/iletişim dili olması, lingua franca haline gelmesi, apaçık biçimde bir ekonomi ve iletişim meselesi. İş bu derekeye inince McCrum çok daha ilginç araçların da İngilizcenin evrenselliğini beslediğini vurguluyor. Bunların başında internet, e-posta, cep mesajları gelmekte. İşte tam o noktada beni heyecanlandıran yeni bir dil de devreye giriyor: cep telefonlarında mesaj yazmanın özgül dili. Kitapta verilen örneği ben de vereyim. 2b?Ntb?=? cümlesi nedir dersiniz? Shakespeare'in Hamlet'e söylettiği meşhur tiradın 'to be or not to be'si yani 'olmak ya da olmamak'ın İngilizcesi artık bu hale gelmiş durumda. Sen/siz anlamına gelen 'you' (okunuşu yu) sözcüğü 'u'ya (u harfinin İngilizcede telaffuzu yani 'yu), dönüşmüş veya indirgenmiş halde. Nasıl Amerikancada artık iyi, hoş, ilginç, çekici, çarpıcı gibi sıfatlar bir tek sözcüğe 'cool' indirgenmişse aynı sistem mesaj İngilizcesinde de bu hale dönüşmüş durumda. Dil bu, durduğu yerde durmuyor, esniyor, değişiyor, yıkılıp yeniden yapılıyor ama McCrum bir başka iddiasında da diyor ki, artık İngilizcenin Latince gibi başka dillere/lehçelere ayrılarak ortadan kalkacağını beklememek gerekir, çünkü onun arkasında İngilizceyi çeki taşı gibi yerinde tutan kapı gibi bir teknoloji var. Şurası muhakkak ki, McCrum haklı, önümüzde kestirilebilir bir zaman diliminde İngilizce dünya dili olmak özelliğini koruyacak. Fakat 'bu' dil, bildiğimiz, burnundan kıl aldırmayan İngilizlerin edebiyat içre geliştirdikleri 'o' dil olmayacak. İcat edilmiş, sadece anlaşma ve iletişim bir de ticaret maksatlı bir kendisine özgü yeni dil özelliği taşıyacak. Burası tamam; sorun giderek 'o' dili nasıl öğreteceğimiz sorununa dönüşüyor. Ben Sabancı Üniversitesi'nde Temel Geliştirme Programı adı altındaki hazırlık okulunun kurucusuyum. Bu problemle iç içe yaşadım. Dili öğretebilmek, istediğiniz düzeyde konuşulmasını sağlayabilmek bir eğitim sorunu. Hepimiz, herkes sanır ki, yabancı dil yabancı dilin içinden öğrenilir. O zaman da bu konuda ısrar etmiştim ve demiştim ki bu yanlıştır. Yabancı dil ancak anadilin içinden öğrenilir. Bir insan ana dilinde ne düzeyde başarılıysa, o ne kertede hakimse yabancı dile de o ölçüde egemendir. Edebiyatla iç içe, dili, dil derken öğrencinin bilincini kullanacağı, analitik düşünme kapasitesini geliştireceği, dil yetilerini keskinleştiren o program aynı öğrencinin İngilizceyi de başka bir boyutta kavramasına olanak vermişti.
Buna rağmen öğrencilerin İngilizce problemi var diyeceğim ama hangi problem bu? Meramlarını anlatıyor, McCrum'un dediği türden işleri bal gibi yapıyorlar. Benim eksiklenmem o edebiyatla falan iç içe gelişmiş 'muhkem' dil, ister Türkçe olsun ister İngilizce diyeceğim ama, öğrencilerin, yaşı geçti, eski kafalı diye sağa sola not düşmesinden korkuyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA