Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Hayat bir karakucak güreşidir

Yeni yıl yaklaşıyor. Yeni yıl için yeni planlar yapıp, yeni hedefler koyacağız. Oysa çoğumuzun geçen yılbaşı yaptığı planlar 'patlamış mısıra' döndü! Ama bir kısmının gerçekleşmeyeceğini bile bile yine planlar yapacağız. İnsanız, suda yaprak gibi sürüklenmekten korkuyoruz. 'Özne' olduğumuzu bilmek, hayatımızın dümeninin elimizde olduğunu hissetmek istiyoruz. Hayatla bir karakucak güreşidir sürüp gidiyor. Hayatın dinamikleriyle kendi imkanlarını yan yana getirebilenler bu didişmeden karlı çıkıyor. Kendi programlarını, diktikleri elbiseleri yaşama giydirmek isteyenler ise kafasını duvara çarpıyor. Çünkü hayat ezber şiirler istemiyor. Siz hayat çeşmesinden akan suyu avuçlarınızda toplamaya çabalarken, o suyun büyük bir kısmı parmaklarınızın arasından sızıp gidiyor. Bunu bildiği için, "Hayat sen plan yaparken başına gelenlerdir," demiş John Lennon. Bunu anlamadığınızda, sert rüzgarlar sizin özene bezene diktiğiniz başarı odaklı elbiselerinizi yırtıp atıyor. Hayat paradigmalarını sizin için değiştirmiyor; sizden paradigmalarınızı değiştirmenizi istiyor. Bu anlamadığınızda sürekli attan düşüyorsunuz. Hayat üstünden atıyor sizi. Öğrenmemekte inat ederseniz, yine aynı şeyi yapıyor acımasızca. Sonrası.... Sonrası umutsuzluk, sonrası kendi üstüne yıkılmak...

***
Aynı durum toplumlar ve toplum mühendisleri için de geçerli. Toplum mühendislerinin yaptığı planlar hayatın gerçeklerine uymadığı zaman, adalet yerini zulme, mutluluk yerini gözyaşına, bir arada yaşama yerini ayrılığa bırakıyor. Toplumlar da bireyler gibi kendi üstüne yıkılıyor! Diktiğiniz ve cicili bicili olduğunu sandığınız elbise, kısa zaman içinde topluma giydirilmiş bir deli gömleğine dönüşüyor. Kemalizmin paradigmaları böyleydi. "Sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış bir milletiz" elbisesini giydirmeye çalıştılar olmadı. Çünkü yalandı. Hayat yalanı kabul etmedi. 'Kürtler yok,' dediler. Olmadı. Çünkü yalandı. Kürtler vardılar ve 'varoldular' Toplumsal vakalar 'yok' dediğiniz, siz istediğiniz için yok olmuyor. Toplumsal dinamikleri karşılarına alanlar zalim, toplumsal dalgalara omuz verenler kadim kalıyor.

***
Geçen akşam Van depremzedeleri için düzenlenen bir geceye katıldım. Mahkemelerde Kürtçe savunmaya izin verilmezken, orada Kürtçe konuşuldu. Kürtçe türküler söylendi. Ama sadece Kürtçe yoktu. Türkçe de vardı. Lazca da, Zazaca da. Türbanlısı da, türbansızı da. İçki içeni de içmeyeni de vardı. 'Laz Pavarotti' lakaplı Erdal Bayrakoğlu'nu ilk kez orada dinledim. Koca yürekli bir Laz. Kazım Koyuncu'nun Dido'sunu çok güzel söyledi. Kürtçe müziğe farklı bir yorum getiren Mervan Nas'ı da tok sesli bağlama ustası Nurettin Rençber'i de ilk kez orada dinledim. Va sonra halaya duruldu. Hep birlikte.

***

Yani anlayacağınız, hayat kendi mecrasında akıyor. Yönetenler istedikleri kadar gerçekleri tüpe geri sokmaya çalışsın, istedikleri elbiseyi diksinler, sokak kendi yolunda yürüyor. Hayata yön vermek isteyenler, yeni elbiseler dikenler durup bir kez sokağa bakmalı. Çünkü sokak planlardan, programlardan daha devrimci...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA