Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Meral Okay olayı ve 'kabile ahlakı'

Brad Pitt'in oynadığı Truva filmini hatırladım. Eski Yunan'da, Truva Prensi Paris ve Sparta Kraliçesi Helena arasındaki aşkın sonucunda iki ülke arasında çıkan savaşı anlatan film.
Helena'nın kocası Kral Menelaus, Mikene Kralı Agamemnon'un da yardımıyla Truva'ya savaş açar.
Truva önünde çok kanlı savaşlar olur. Filmin bir yerinde Truva Prensi Hektor, düşmalarını püskürttükten sonra yanındaki komutana döner ve "Söyleyin gelip ölülerini alsınlar, biz de ölülerimizi toplayalım," der. Herkes ölüsünü toplar, törenini yapar, savaş kaldığı yerden devam eder.
***
Ölülere saygı tüm kadim kültürlerde ve dinlerde vardır lakin tersi örnekler de pek çoktur.
Hafta başı Meral Okay hayatını kaybetti. Akit gazetesi Okay'dan "O kadın öldü," diye söz etti. Kendince aşağıladı.
Okay'ın mal varlığını Ali Nesin'in 'Matematik Okulu'na bıraktığı yazılınca da, 'Okay'ın mirası Darwin'cilere' diye başlık attı. Altına da şöyle yazdılar: "Matematik Okulu, evrim palavrasını bilimsel gerçekmiş gibi sunmaya yönelik çalışmalarıyla tanınıyor..."
Ölümü bile 'ötekileştiren'
, ölümden bile ideolojik nemalanma sağlamaya çalışan bir kötülük dili size korkutucu gelmiyor mu?
Ama Akit bunu ilk kez yapmıyor.
Türkan Saylan kanser olduğunda Saylan'ın başörtülü fotoğrafının altına "Yıllarca türbana karşı mücadele etti ama işte Allah cezasını verdi," diye yazmışlardı.
Hoyratça... İnsafsızca...
***
Oysa herkes için yeni günün doğuşunu göremediği bir an gelecek.
Abdülhak Hamit'in Makber'de "Ne yer ne yar kaldı" dediği an. 'O an'dan sonra bir daha sevdiklerinize dokunamayacaksınız.
Çiçeklerinize başkası su verecek.
Projelerinin yarım kalacak.
Artık 'varolma'yacaksınız.
Bu nedenle 'sessiz bir çığlıktır' ölüm. Bir kopuştur. Ve 'mutlak hakikattir' Böyle olduğu için de yaşamın bir parçasıdır. Hayata dairdir. Bize sürekli yaşamın elimizden gidecek bir hediye olduğunu işaret eder.
Bu nedenledir, kadim kültürlerin ölüm ve ölen karşısındaki erdem ve edep vaazları.
Ölümün bir sessiz çığlık, bir kopuş, bir mutlak hakikat olmasındandır.
***
Lakin görünen o ki,
insanoğlunun hayat ve ölüm karşısında erdemli ve edepli olmak sanıldığı kadar kolay değil. Ne bir din, ne bir ideoloji sizi kendiliğinden erdemli, ahlaklı ve vicdanlı yapıyor.
Bunun için başka bir insanlık kültürü, başka bir fıtrat gerekiyor.
Türkan Saylan olayından sonra yazdığım yazının bir yerinde şöyle yazmışım:
"Manevi disiplinler 'incinme ve incitme' düşüncesini vaaz eder oysa.
Kuran 'Nereye dönereniz dönün orada Allah'ın yüzü var,' buyurur.
Peki Vakit'in (gazetenin o zamanki adı) aynaya düşen bu sureti kimi mutlu edebilir?
Bu nasıl bir kalbi körleşmedir?" Aynı kalbi körleşme devam ediyor.
En vahimi itibar görüyor.
Oysa hiç ölmeyecekmiş gibi davranmak mütedeyyin bir anlayış olamaz.
Ölüye saygı duymayan, hayata da saygı duymaz.
Sadece kendi ölüsüne saygı duyandan da kimseye hayır gelmez.
Bir kez daha söyleyelim. Dindar olmak, insanı ahlaklı yapmaz, yapmıyor.
Kemal Sayar'ı takip ederek söyleyeyim; bu olsa olsa "...basit bir 'biz ve onlar' ikiliğinden beslenen" kabile ahlakıdır!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA