Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ADNAN BOYNUKARA

Antep saldırısı ve BDP

Herkesin merak ettiği konu, Antep'de meydana gelen terör saldırısından sonra, BDP'nin ilişkileri, politik dili ve tutumunda herhangi bir değişimi gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğidir. Çünkü burada ortaya çıkabilecek en ufak bir değişimin, Kürt meselesinin çözümüne ve terör sorununun aşılmasına katkı sağlayacağı açık. PKK'nın, ilk anda, saldırıyı üstlenmemesinin, sergilenecek tutumları ve kullanılacak ifadeleri etkileyeceği biliniyordu. PKK'nın "önce inkar et, üstlenme, mecbur kalırsan da sorumluluğu kontrol dışı gruplara yükle" politikası nedeniyle, saldırıdan sonra yapılan açıklamalar netlikten uzaktı. Bu açıklamalardan tutum çıkarmak zor.

BDP ve çözüm

BDP'nin devamı olduğu siyasi partiler dikkate alındığında, oylarının sürekli bir artış içinde olduğu görülecektir. 1995 yılında bir milyon yüz bin civarında olan oy desteği, 2011 seçimlerinde iki milyon beş yüz bine dayandı. Önümüzdeki süreçte bu artışın devam edeceği konusunda da kuşku yok. Çünkü etnik kimlik üzerinden yürütülen siyasal mücadele, hem kolay hem de artış ivmesi taşıyan bir siyaset tarzıdır. Var olan destek nedeniyle, BDP'nin çözümden yana pozisyon alması önemli.
BDP'ye ilişkin değerlendirmelerde, partinin salt bir siyasal organizasyon olmadığı görülür. BDP; PKK, radikal seçmen, diaspora Kürtleri ve siyasal yaşamını Kürt siyasetine bağlamış olan Türk solu tarafından kıskaç altına alınmış bir parti. BDP'nin çözüm konusundaki tutumunu ve siyasette kullandığı dili, bu faktörler kapsamında değerlendirmek gerekir. Bu çevrelerin pozisyonları, siyasal öncelikleri ve ilişkide oldukları organizasyonlar dikkate alındığında, partinin çözümden yana tavır almasının kolay olmadığı görülecektir. BDP'nin sergilediği ikircikli tutumu da, buna bağlamak mümkün.

BDP, bu kıskacı aşabilir mi?

Milletvekili kompozisyonu dikkate alındığında, BDP'yi kıskaca almış olan bu kesimlerin etkileri görülebilir. Burada önemli olan, uzunca bir zamandır siyasi alanda var olma mücadelesi veren bu siyasal akımın, kıskacı kırıp, çözümden yana bir irade sergileyip sergilemeyeceğidir. Aslında bu, Kürt meselesi konusunda çözümden yana olan herkesin beklentisi, umudu. Ancak parti sözcülerinin şuan kullandıkları dil, bahsettiğimiz beklenti ve umudu desteklemekten uzak. BDP'nin, bu kuşatılmışlığı aşıp, bağımsız siyaset geliştirebilmesinin ön koşulu, Türk solunun parti üzerindeki etkisinin kırılmasına bağlı. Özünde; militarist, totaliter, baskıcı, tek tipleştirici, ihtilalcı ve şiddet meraklısı olan sol, sahip olduğu tüm olumsuzlukları, bu mecranın ana özellikleri haline getirme konusunda kararlı. Son seçimde, BDP çizgisinde, ortaya çıkan 'sol aday' belirleme tartışmaları da, bu durumu ortaya koyuyor. Kuşkusuz bahsettiklerimiz, örgütün ve diaspora Kürtlerinin etkisini azaltmıyor. BDP'nin muhataplık konusunu, kendisini yok sayarcasına, PKK ve Öcalan'a bağlamasının nedeni de bu. Dolayısıyla bu, aşılması zor, ama çözüm amaçlanıyorsa, BDP'nin kırması gereken bir kuşatma.

Kullanılan dil önemli

BDP'nin söylemi analiz edildiğinde, yöneticilerinin kullandığı siyaset dilinin de, bahsettiğimiz kuşatılmışlığa göre biçimlendiği görülür. Bu nedenle de; öngörülebilir olmaktan uzak, kalıp cümleler şeklinde dışa yansıyor. Mesela; terör saldırıları söz konusu olduğunda BDP'nin sarıldığı temel ifade şudur: "iki taraf da elini tetikten çeksin, devlet operasyonlara, PKK da eylemlerine son versin." Her terör eyleminden sonra, bu ifadenin dışında, farklı bir söz duymak, neredeyse imkansız. Aslında bu durum, partiyi kontrol eden kıskacın ne denli güçlü ve çözüm sürecine katkı sağlamaktan uzak olduğunu ortaya koyan somut bir ifade. BDP'nin de bunu bildiği açık. O nedenle de bu ifade, görüş açıklama zorunluluğundan kurtulmanın ötesine geçmiyor.
Antep saldırısı sonrasında, BDP'nin görüş açıklama zorunluluğunun ötesine geçen ve samimi bir ortamda Radikal Gazetesine yaptığı açıklama anlamlıdır. "Eğer bu eylemi PKK'lı biri yapmışsa" ifadesiyle başlayan cümle, terör saldırılarını kategorize ettiği için talihsiz bir cümledir. Aynı açıklamada kullanılan, "sivilleri hedef alan bir stratejiyi PKK'nın benimseyeceğini zannetmiyorum" ifadesi de, gerçeği görmezden gelen bir ifade. Anafartalar, Kuşadası, Diyarbakır, Taksim, Güngören, Kumrular, Geçitli Köyü, Batman, Siirt ve PKK'nın bölgede gerçekleştirdiği diğer kitlesel katliamlar... Açıklamayı yapan eş Genel Başkanın bunları anımsamaması mümkün değil.
Kuşatmışların farklı beklentiler içinde olduğu BDP'den beklenen; her türlü kuşatılmışlığa rağmen, çözüm süreciyle ilgisi olmayan dilden, tutumdan vaz geçmesi ve bahsettiğimiz kıskacı, kuşatmayı aşarak, kendisi olmasıdır. Kuşkusuz bu konuda irade, BDP'ye aittir ve kuşatıcıların dışında hiç kimsenin BDP'ye biçim verme derdi yok. Ama var olan gerçeği ve görünen resmi ortaya koyma mecburiyeti de yok sayılamaz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA